Giriş | Kayıt

  Ziyaretçi:10 Üye: 0 Toplam:10    Aktif Uye: 693     Son Üye  Hggf

 


Yazıçam Sohbet

Sadece Üye Girişi Yapmış Olanlar Sohbet Edebilir. Lütfen Giriş Yapın ? Üye Olun.

Tosya Hakkında
KENT REHBERİ

İLÇEMİZ HAKKINDA

Karşıyaka Mahallesi
KARŞIYAKA HAKKINDA

Kimler Bağlı
Üye Adı
Şifre

Üye Kayıt

Son Eklenen Videolar

TOSYA Karşıyaka Mahallesi tanıtım


RAHMETLİ HACI OSMAN ÖZİPEK


RAHMETLİ BABAM ÖMER KARAÇAM ANISINA



google Ads
Yılın Haberi
TOSYA SEYAHAT A AİT OTOBÜS KAZA YAPTI

Tüm Haberler

Forums populer

 Karşıyaka mahallesi Nasıl Kalkınır
 Karşıyaka mahallesi yeni muhtarini ariyor
 Tosya'da eğitim
 40 HADİS
 Kıssa
 Çanakkale Geçilmez!!!
 Karşıyaka mahallesi GENÇLİĞİ DİYORKİ

Forum Sayfası



GENÇLİK Mİ SUÇLU BİZ Mİ ?    
RECEP ÇAKMAK   Zaman zaman günümüz gençliğinin düştüğü duruma hayret ediyor, belki de yadırgıyoruz. Oysa onlar içimizde yetiştiler, yetişiyorlar. Bu gençler kimimizin çocuğu, kimimizin kardeşi, kimimizin arkadaşı. O halde yadırganması gereken biri varsa o da toplum olarak bizleriz. Çünkü topladığımız meyve, diktiğimiz ağacın meyvesidir. Zaman zaman kızımız için eşimize “ne dert yanıyorsun hanım, bu kızı komşu yetiştirmedi ya, sen yetiştirdin, işte yetiştirdiğin çocuk” dediğimiz oluyor değil mi? Modern dünyanın dini arka plana iten, dünyacı, ben-merkezci ve hazcı kültürü özellikle gençlerimizin manevi hayatı üzerinde ciddi kırılmalara yol açmaktı. Onları başıboşluğa itti, rahatına düşkün, şiddet ve şehvete meyilli, mutsuz, amaçsız, kendinden başka kimseyi düşünmeyen birer insan haline dönüştürmektedir.
     Suç istatistiklerine baktığımızda özellikle ülkemizde suçların yaklaşık yarısının, 25 yaş altındaki çocuk ve gençler tarafından işlendiği göze çarpıyor. Yine uyuşturucu madde kaçakçılığı yapan, uyuşturucu madde satan suçluların çoğunun 15-25 yaş aralığındaki gençler olduğu tespit edilmiş. Öte yandan yapılan farklı çalışmalarda gençlerin yaklaşık %10-15’inin önemli bir ruhsal bozukluk geçirdiğini ortaya koymuş durumda.

Görünen o ki günümüz gençliği amansız bir girdabın içerisinde çırpınıp duruyor. Halbuki onlar bizim içimizde, yanı başımızda yetişip bu yaşa geldiler. Başka yerde suçlu aramanın bir manası yok. Bir kusurları varsa şayet, bunda toplum olarak hepimizin az çok payı var. Belki gereği gibi örnek olamadık onlara. Sorumluluklarımızı yerine getiremedik. Çocuklarımıza gerçek manada ebeveynlik, öğrencilerimize hakkı, şükrü, kanaati öğretecek, tavsiye edecek bir öğretmenlik yapamamış da olabiliriz. Bütün bunları bir kez daha düşünelim ve kendi kendimize bir özeleştiri yapalım isterseniz.

     Gerekçe ne olursa olsun, bir yerlerde sorun olduğu kesin. Bugün gelinen noktaya bakarak dövünüp durmanın da bir anlamı yok. Zararın neresinden dönülürse kârdır. Bu durumda toplum olarak hepimize çok iş düşüyor. Genç nesli bu girdaptan çekip alacak, geleceğe övünülecek nesiller bırakacak gayretli ve kudretli ellere ihtiyaç var.

En azından sorumluluğumuz altındakileri yönlendirmek, onlara doğruyu ve güzeli anlatmak durumundayız. Zira herkes sorumluluğu altındakilerden sorumludur. Nitekim hadis-i şerifte: “Hepiniz çobansınız ve sorumluluğunuz altındakilerden mesulsünüz. Yönetici çobandır. Erkek ailesinin çobanıdır. Kadın, evinin ve çocuğunun çobanıdır. Hasılı hepiniz çobansınız ve yönlendirmeniz altındakilerden sorumlusunuz.” (Buhârî) buyrularak bu duruma dikkat çekilmiştir.

Elbette genç neslin menfi gidişatını tek bir nedene bağlamak doğru değil. Medya, kötü ortam, yanlışa çok kolay ulaşma imkanı ve daha nice sorumluluk sahibi kişileri aşan etkenler... Ancak bu nedenlerin belki de en başında “eğitim” geliyor. Her ne kadar beylik bir ifade olsa da biz yine de tekrarlamak istiyoruz: “Gençlerimizin kurtuluşu için eğitim şart!.”

     Eğitimden kastımız; sadece pozitif bilim odaklı bir eğitim değil tabii ki. Bu tarz bir eğitim her çocuğa okul hayatı boyunca veriliyor zaten. Bütün bir eğitim sistemimiz bu maksat için var. Bizim kastımız manevi gelişimi hayatın merkezine alan dinî ve ahlâkî eğitimdir. Şimdilerde “değerler eğitimi” denilen şey. Sosyal bilimcilerin çoğu, insan davranışlarının kontrol edilmesinde dinin aktif rol oynadığını kabul etmişlerdir. Ayrıca pek çok batılı araştırmacının dinî hassasiyete sahip olmanın suçu azalttığı sonucuna ulaştıkları da artık biliniyor.

      Diğer taraftan, konuyla ilgili araştırmalar, maneviyat ile ilgili konuların psikolojik, fizyolojik ve sosyal ilişkiler ve gelişmeler üzerinde faydalı etkilerinin olduğunu göstermektedir. İnanç ile hayattan memnuniyet, tatmin hissi, mutluluk, ümit, iyimserlik ve hayatın anlamı gibi ruh sağlığının çeşitli yönleri üzerinde anlamlı bir ilişki olduğu bu araştırmalarla teyit ediliyor. Anlıyoruz ki manevi eğitimden geçirilmeyen, din ve ahlâk duygusundan uzak genç, hangi eğitime tabi tutulursa tutulsun, neticede pek çok bakımdan sorunlarla karşımıza çıkar. Böyle bir eğitim sürecinden geçmiş olan genç ise Allah’tan korkan, günah ve suçtan uzak durmaya çalışan, herkesin hakkına saygılı davranan, namuslu, merhametli, iyiliksever ve daha pek çok erdeme sahip biri oluyor.

     Dinî ve ahlâkî eğitimine önem verilerek yetiştirilmiş gençler hepten mi sorunsuz olurlar? Tabii ki hayır. Onların da sorunları olabilir, onlar da suça meyledebilirler, onların da günah işlemeleri söz konusudur. Fakat dinî eğitim almış olanlar yaptıkları yanlışın ardından pişmanlık duyarlar, yaptıklarının yanlış olduğunu bilirler, genellikle hatadan dönerler. Özellikle çocukluk çağlarında dinî eğitim almış gençlerin, dönem dönem savrulsalar da daha çabuk toparlanmakta oldukları gözlenmiştir.

     Burada çok bilinen bir ayeti hatırlayalım: “Muhakkak ki, namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar.” (Ankebût; 45). Bu ilâhi tespitin bir yönünden yola çıkarak diyebiliriz ki, samimi bir ruhla yapılan ibadet, insanla günah arasında gizli bir duvar oluşturmaktadır. Çocuk eğitimini, gençliğin sorunlarını düşünürken daima ailede alınan terbiyenin tercihlerimiz üzerindeki belirleyici etkisini akılda tutmak gerekir. Hadis-i şerifte buyurulmuştur ki: “Her çocuk İslâm fıtratı üzere doğar. Sonra anne-babası onu hıristiyan, yahudi veya mecusî yapar.” (Buharî, Ahmed b. Hanbel)

Çocuk bir bakıma şekle girmemiş hamur gibidir. Onun kişiliğinin, karakterinin şekillenmesinde en önemli rol aileye aittir. Aile çocuğun dünyaya gözünü açtığı ilk okuldur. Bu okulda görüp öğrendiği yüksek değerler ileriki hayatında kapılması muhtemel girdaplardan kendisini korumasına büyük ölçüde yardımcı olur.

     Peygamber Efendimiz s.a.v. aile içi eğitime büyük önem vermiş; “Çocuklarınıza iyilikte, ikramda bulunun, ahlâk ve edeplerini güzelleştirin.” (İbn Mâce) buyurarak bu eğitimin özellikle üç ana temel üzerinden verilmesine dikkat çekmiştir. “Çocuklarınızı üç güzel huyla terbiye edin: Peygamberinizi sevmek, O’nun Ehl-i Beytini sevmek, bir de Kur’an okumak.” (Deylemî) Ayrıca Rahmet Peygamberi s.a.v. çocuk yedi yaşına geldiğinde ona anne-babası tarafından namazın emredilmesini istemektedir. Bu da ailedeki eğitimin sadece sözde kalmayıp uygulamaya geçilmesi gerektiğine işaret eder.

Anne-babalar, bu sayılanların yanı sıra küçük yaşlardan itibaren çocuğa ilmihal bilgilerini öğretmek, onlara kötü örneklik teşkil edebilecek tutum ve davranışlardan kaçınmak, televizyon ve interneti kontrol altında tutmak ve çocuğu kötülüğe sevk edecek çevresel unsurlara karşı dikkatli olmak durumundadırlar.

      Netice itibariyle gençliğin yeniden özüne ve kültürüne dönmesinde hepimizin yapacağı bir şeyler var. Bu noktada özellikle aileye çok iş düşüyor. Araştırmalara göre ülkemizdeki 0-15 yaş arası çocuk nüfusu toplam nüfusumuzun %36’sına tekabül ediyor. Bu da yaklaşık 25 milyon körpe beyin demektir. Toprağa ekilecek 25 milyon fidan... Geleceğin çocuklarını yetiştirecek 25 milyon erişkin...

Öyleyse yeni neslin ileriki dönemlerde ciddi problemlere yol açmaması, toplumun sorun öbeği haline gelmemesi için anne-babaların çocuklarının manevi eğitimlerine önem vermeleri ve bu konuda özeleştiride bulunmaları gerekmektedir.






  
RECEP ÇAKMAK
[email protected]




Bu köşe yazısı 1218 defa okundu. Toplam 952 kelime

Sadece kayitli kullanicilar yorum yazabilir!