Tarih: 2007-03-12, 20:57:36 Mesaj konusu: çanakkale geçilmez
arkadaşlar.sizlere bir tavsiyem olacak.çanakkaleye giderek atalarımızın nasıl-ne şekilde- hangi şartlarda savaştıklarını kendi gözlerinizle görmek.insan okadar duygulanıyorki ağlamamak mümkün değil.çanakkale şehitlik abidesine ilk girerken şehit mezarları var.vede ilk mezar tosyalı bir yüzbaşıya ait.onu ilk gördüğümde tüylerim diken diken olmuştu.birde dikkatimi çeken savaşmak için giden aynı yörenin askerleri aynı birliklere verilimiş.o yüzden hep aynı anda şehit düşmüşler ve yanyana aynı yörenin askerleri yatıyor.örnegin iskilipli askerler hep yanyana.yaşları hep 17-18.savaş okadar şiddetli olmuşki mermi çekirdekleri havada birbirine geçmiş.düşünün iki mermi çekirdeğinin havada çarpışma ihtimali sizce milyonda kaç.oraları gezmenizi ve aynı duyguları yaşamanızı tavsiye ederim.sayğılar.
arkadaşlar.sizlere bir tavsiyem olacak.çanakkaleye giderek atalarımızın nasıl-ne şekilde- hangi şartlarda savaştıklarını kendi gözlerinizle görmek.insan okadar duygulanıyorki ağlamamak mümkün değil.çanakkale şehitlik abidesine ilk girerken şehit mezarları var.vede ilk mezar tosyalı bir yüzbaşıya ait.onu ilk gördüğümde tüylerim diken diken olmuştu.birde dikkatimi çeken savaşmak için giden aynı yörenin askerleri aynı birliklere verilimiş.o yüzden hep aynı anda şehit düşmüşler ve yanyana aynı yörenin askerleri yatıyor.örnegin iskilipli askerler hep yanyana.yaşları hep 17-18.savaş okadar şiddetli olmuşki mermi çekirdekleri havada birbirine geçmiş.düşünün iki mermi çekirdeğinin havada çarpışma ihtimali sizce milyonda kaç.oraları gezmenizi ve aynı duyguları yaşamanızı tavsiye ederim.sayğılar.
arkadaşlar çanakkale marşının kastamonulu bir yazar tarafından kastamonulu askerlere yazıldığını ve çanakkale savaşında en çok şehidin kastamonunun verdiğini biliyormuydunuz?
Tarih: 2007-03-13, 21:25:11 Mesaj konusu: Çanakkale Savaşlarında Şehit Düşen Kahraman Kilkuyulu Asker
Çanakkale Savaşlarında Şehit Düşen Kahraman Kilkuyulu Askerlerimizin Listesi
LAKABI BABA ADI ADI D.YILI İLÇE-KÖY S.TARİHİ SEHADET YERİ
Bela Oğulları Mustafa Ahmet 1298 Tosya-Kilkuyu 1915 Anafartalar. Çanakkale
Karaoğlanoğulları Abdullah Ahmet 1298 Tosya-Kilkuyu 1915 Kanlısırt- Çanakkale
Karaoğlanoğulları Emin Ahmet 1292 Tosya-Kilkuyu 1915 Şahintepe Muhaberesi- Çanakkale
DeliAhmetOğulları Hasan Ali 1302 Tosya-Kilkuyu 1915 Çifte Havzalar- Çanakkale
Gedik Oğulları Mustafa Ali 1300 Tosya-Kilkuyu 1915 Bahriye Merkez Hastanesi
Türkmen oğulları Mehmet Ahmet 1294 tosya kilkuyu
1915 Seddülbahir Muharebesi
Kadı Oğulları Hasan Ahmet 1298 Tosya Kilkuyu 1915 Kanlısırtta
Kara Bekir Ali Osman 1297 Tosya Kilkuyu 1915 Arıburnu da
Arap Oğulları Ömer Ömer 1301 Tosya Kilkuyu 1915 Kanlısırtta
Sipahi Oğulları osman Ali 1300 Tosya Kilkuyu 1915 Arıburnu da
Tarih: 2007-03-13, 22:14:33 Mesaj konusu: Çanakkale Şehitlerine
Çanakkale Şehitlerine
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.
Tarih: 2007-03-13, 22:15:44 Mesaj konusu: Çanakkale Şehitlerine?!!!
Çanakkale Şehitlerine!!!
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.
Forumu takip eden değerli arkadaşlar,
Yahya Kemal 'Biz kökü mazide olan atiyiz.'derken şu yaşadığımız günleri hesaba katmış mıydı?Mehmet Akif 'Çanakkale Şehitleri' şiirini yazarken Türk insanının artık buzun üstünde düşmeden dans edebildiğini de hayal edebiliyor muydu?Necip Fazıl 'Sakarya Türküsü'nde yerdeki,sürünen gençliğin çıkmazlarda kaybolacağını hayal edebilir miydi?
Sorun Ahmetin,Mehmetin sorunu değil!Son günlerin moda tabiriyle hepimiz tehlikenin farkındayız.İçinde bulunduğumuz durumun acı sonuçlar doğurduğunu,doğuracağını da biliyoruz.Peki çözüm nedir?Bu konuda herkesten birşeyler bekliyorum?Neler yapabiliriz?Ben diyorum ki özellikle medyanın insanlar üzerindeki tesiri tartışılmaz bir gerçek.Madem öyle biz de evimizde çocuklarımızın ''BİZİ'' anlatan yayınları takip etmelerini sağlayalım.Örnek mi istiyorsunuz: Kınalı Kuzular,Ölümsüz Kahramanlar,Dede Korkut Hikayeleri vb.
Sevgi ve saygılarımla...
Tarih: 2007-09-19, 23:36:55 Mesaj konusu: çanakkale gg€cilmez
Gürleyen top sesleri Mehmetçiğin sesidir.
Çanakkale ulusun bütünleştiği yerdir.
Denizde Nusrat'ımız,karada bataryalar,
Hamidiye atışta,birde Mesudiye var.
Düşmana yok verecek bir karış toprağımız,
Anadolu bizimdir dalgalan bayrağımız.
Conkbayırı,Kilitbahir,hele Anafartalar,
Tarih sayfalarına yeni bir destan yazar.
Korkumuz yok,birleşsin gelsin yeni ordular,
Atatürk'ün izinde yenilmez Mehmetçik var...
Düşmana yok verecek bir karış toprağımız,
Anadolu bizimdir dalgalan bayrağımız.
Çanakkale köpürür düşmana geçit vermez.
Bu toprağın üstüne başka bayrak dikilmez.
Öyle bir zafer ki bu asırlarca silinmez.
Haykırır tüm ulusum ÇANAKKALE GEÇİLMEZ.
Bu forumda yeni konular açamazsınız Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız
Türkiye Kastamonu Tosya Karşıyaka Mahallesinden. Son dakika Haberleri Forum Sohbet Firma Rehberi Karşıyaka mahallesi Resimleri Üye Resimleri video üye videoları Haberler Özel Album
TOSYA Karşıyaka Mahallesinin Dünyaya acılan Penceresi