Giriş | Kayıt

  Ziyaretçi:8 Üye: 0 Toplam:8    Aktif Uye: 693     Son Üye  Hggf

 


Yazıçam Sohbet

Sadece Üye Girişi Yapmış Olanlar Sohbet Edebilir. Lütfen Giriş Yapın ? Üye Olun.

Tosya Hakkında
KENT REHBERİ

İLÇEMİZ HAKKINDA

Karşıyaka Mahallesi
KARŞIYAKA HAKKINDA

Kimler Bağlı
Üye Adı
Şifre

Üye Kayıt

Son Eklenen Videolar

TOSYA Karşıyaka Mahallesi tanıtım


RAHMETLİ HACI OSMAN ÖZİPEK


RAHMETLİ BABAM ÖMER KARAÇAM ANISINA



google Ads
Yılın Haberi
TOSYA SEYAHAT A AİT OTOBÜS KAZA YAPTI

Tüm Haberler

Forums populer

 Karşıyaka mahallesi Nasıl Kalkınır
 Karşıyaka mahallesi yeni muhtarini ariyor
 Tosya'da eğitim
 40 HADİS
 Kıssa
 Çanakkale Geçilmez!!!
 Karşıyaka mahallesi GENÇLİĞİ DİYORKİ

Forum Sayfası

Tosya l KARSIYAKA Mahallesi MUHARLIGI l: Forums

Yazicam.com :: Başlık Görüntüleniyor - anılarla tosya vlink=""
 SSSSSS   AramaArama   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

anılarla tosya

 
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder    Yazicam.com Forum Ana Sayfası -> Tosya ve Yazıçam Tanıtımı
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
RIZA
Devamlı Üye
Devamlı Üye


Kayıt: Sep 22, 2006
Mesajlar: 18
Nerden: İSTANBUL

MesajTarih: 2007-03-18, 00:32:29    Mesaj konusu: anılarla tosya Alıntıyla Cevap Ver

Karadeniz’de bir şirin ilçe

Tosya
Ege’nin dışından dedik, çok çok güzel mailler aldık. Ama bu sefer affınıza sığınarak bencillik yapacağım. Kütüğümün kayıtlı olduğu, çocukluğumun geçtiği, uzun süredir gidemediğim Kastamonu’nun ilçesi Tosya’yı anlatacağım sizlere.
Baba özleminden midir, Tosya’dan gelen bir mailden mi, yoksa ata toprağının kokusuna duyulan hasretten midir bilinmez memleket özlemim… Sadece beni büyüten toprakları sizlere anlatmak, belki bir nebze bana verilenin karşılığını vermek, vefamı ödemek niyetindeyim. Belki… Ama tüm bunların dışında, gerçekten görülmeye, gidilmeye değer bir cennet köşe Tosya. Buyurun….
Tosya, İpek yolu üzerine kurulmuş, bu gün yaklaşık 26,000 nüfuslu, 4 tarafı dağlarla çevrili, Devrez çayının geçtiği, Kastamonu iline bağlı bir ilçe. Tarihi bakımdan camileri ve ipek yolu üzerinde bulunmasından dolayı, ticari açıdan ülke ekonomisine de büyük katkılar sağlıyor. Bir çok ilimiz ve ilçemiz gibi Tosya'nın da kuruluş tarihi kesin olarak bilinemiyor. Kastamonu müzesi ilgililerince yapılan geziler neticesinde yer üstü vesikalardan az hatalı bir hesapla 3-4 bin senelik bir maziye sahip olduğunu anlıyoruz araştırmalarımız sonucunda. İtiraf etmeliyim ki şimdiye kadar pek de araştırmamıştım geçmişini. Önce bulduğum bilgilere bir göz atalım, sonra size Tosya’yı benim gözümle anlatmaya çalışacağım.
Tosya Gaşkalar, Hititler, Firig'ler, Kimmer'ler, Lidyalılar, İranlılar, Yunanlılar, Romalılar, Bizanslılar, Danişmentliler, Çobanlar, Candaroğulları ve Osmanlılar hakimiyetinde bulunmuş, Moğollar ve Selçuklular Devrinde Paflagonya (Kastamonu) hakimiyetinde ya­şamış eski bir kaza.
Tosya halkının Orta Asya'dan zaman zaman göç ederek Ana­dolu'nun iskan sahalarına ve dolayısıyla bu bölgeye gelip yerleşen Türkler olduğu belirlenmiş.
Tosya'nın kuruluş tarihinin ve kurucularının isimlerini belli eden tarih araştırmaları kesin olarak yapılmamış. Ancak Tosya'nın da dahil bulunduğu Doğuda Kızılırmak, Batıda Bartın çayı, Güneyde Aydost dağlarının Kızılırmak’la birleştiği saha ile Kuzeydeki Karadeniz arasındaki kalan bölgeye Yunan şairi Homeros tarafından M.Ö. 7’nci yüzyılda yerleşenlerin adına izafetle Paflagonya dendiği söylenir. Tosya'ya Doceia adı Bizans­lılar devrinde verilmiş. Bundan önceki adının Zaoka olduğu Ptolemaios tarafından bildirilmektedir
1830 (Rumî 1250) tarihine rastlayan nüfus kayıtlarına göre bu günkü Tosya Kazası hudutları dahilinde Tosya ve Saz olmak üzere iki kazaya rastlanmaktadır. Tosya Kastamonu vilayetine bağlı 30 mahalle 41 köy, Saz kazası ise Çorum vilayetine bağlı 9 köyden ibaret olup, ilçenin yeri Kuşçular ve Çakal köyü arasındadır.
1880 (Rumî 1300) tarihleri kaydında yalnız Tosya kazası görülmekte, Saz kazasından herhangi bir bahis bulunmamaktadır. Saz kazasına bağlı köylerinde Tosya kazasına bağlı olduğu görülmekte­dir. Bundan da Saz kazasının 1830 ile 1880 yılları arasında Tosya kazasına bağlandığı anlaşılmaktadır. 1880 tahrir nüfus kayıtlarında Tosya 16 mahalle ve 41 köyden oluşmaktadır. Kayıtlara göre kaza­da mahalleler veya köyler, diğer komşu mahalle ve köylerle birleş­miştir. 1904 (Rumî 1320) yılından sonra Yerkuyu köyü Ilgaz kaza­sına, Aruk, Beygircioğlu ve Üğüz köyleri Kargı kazasına bağlanmış, Musa, Keçeli köyleri Taşköprü kazasından, Gövrecik ve Bürnük köyleri Kastamonu vilayetinden Tosya kazasına geçmiş bazı köy parçaları da müstakil köy haline gelmiş. Ortalıca ve Karaköy köyleri 1935 yıllarında Kargı kazasına, 1948 yılında da Kargı kazasından tekrar Tosya kazasına bağlanmış. Bu günkü durumda Tosya ilçesi 23 mahalle, 52 köy ve 1 beldeden ibaret.
Tarihi böyle memleketimin. Adı ise hep soru işareti olmuştur benim için. Gerçekten bir efsane gibi konulan ad… Efsaneye göre, Horasan erenlerinden Hamza Baba, yanında dostu Yalınkılıç'la bu topraklara geldiklerinde, tarih 1215 yılını gösteriyormuş. Bu bölgeyi o kadar beğenmişler ki; yıllarca gördükleri rüyalarının gerçekleştiğine inanmışlar, burada kalmaya karar vermişler. Her taraf yemyeşilmiş. Çeşitli ağaçlar rengarenk çiçekler, cıvıl cıvıl kuşlar, pırıl pırıl akan sular... Onları adeta büyülemiş. Bu toprakları yurt haline getirebilmek için, bütün güçleriyle çalışmışlar, çabalamışlar. Bir gün uzaktan bir toz bulutu gören Yalınkılıç;
-Düşman geliyor! diye seslenmiş
Hamza Baba, duymazlıktan gelmiş.
Yalınkılıç; tekrarlamış
-Düşman geliyor!
Hamza Baba başını kaldırıp uzun uzun bakmış.
-Bayrakları görmüyor musun? Düşman değil onlar, ''Dost Ya'' demiş.
Gelenler Oğuz boylarıymış. Onlarla kucaklaşıp, sarmaş dolaş olmuşlar. Kayı'yı Kızılkaya tepesi'ne, Bayat'ı Yanıktepe tepesine, Avsar'ı Evmekul tepesi'ne, Karkın'ı Cadıkayası tepesi'ne, Çepni'yi Bağyaka tepesi'ne, Kınık'ı Dikmencik tepesi'ne, Mızılca'yi da Karakaya tepesine yerleştirmişler. O gün söylenen ''DOST YA'' kelimesi daha sonra ''DOSYA'' şeklini almış. Zamanla ''Dostlar Şehri'' anlamına gelen ''TOSYA'' diye söylenir olmuş.
Her tarafı yemyeşildir Tosya’nın. Dağlarla çevrili olmasının yanı sıra bağcılığın da olması bu yeşile katkı yapmış. Hatırlarım küçüklüğümde en çok sevdiğim şey, akraba bağlarına gidip elma ya da kiraz ağaçlarına tırmanmaktı. Kaç kere düştüm o ağaçlardan, kaç kere gözümü hastanede açtım ben hatırlamıyorum.
Orman İşletme Müdürlüğü­nün ek tesisleriyle mesire yeri olarak düzenlenen tabiat harikası Dipsizgöl ve Yeşilgöl yine çocukluğumun anıları arasında. Yaz tatillerimizin vazgeçilmez mekanları bu göller. Bir sabah erkenden başıma dikilen annemin beni en rahat kaldırabildiği zamanlara rastlar. “Hadi Dipsizgöl’e gidiyoruz. Çabuk kalk…
Dipsizgöl deyince insanda, bir ür­periş yaratan sonsuzluk hissi uyanabilir. Oysa her şey gibi bu gölünde bir sonu var. Gölün orta kısmı di­ğer taraflarına göre daha de­rin olduğu için bu ismi al­mıştır. İlçenin kuzeybatısında yer alan bu göle ulaşmak için, Tosya- An­kara ve İstanbul şosesini ta­kip eden 14 km.’den, Karabey Jandarma karakolundan stabilize yola çıkmak yeterlidir. Bu cennet köşesine gidebilmek için Tosya'dan 25 km. uzaklaşmak Orman İşletme Müdürlü­ğüne ait konaklama ve din­lenme tesisleri ile unu­tulmaz bir gün yaşanabilir. Yeşilgöl’ü ise çok hatırlayamamakla birlikte, resimlere göz atınca canlandı anılar. Ama sanırım ailenin tercihi genelde Dipsizgöl idi. “Tabiatın güzelliğini özünde saklayan, simgesi olan yeşili, gözler önüne seren bir diğer göl de Yeşilgöl’dür” diye anlatıyor kaynaklar bu doğa harikası yeri. Gerçekten görebileceğiniz birçok gölden farklı bir rengi var bu gölün. Etrafını çev­releyen yeşil ormanın göle yansıyan rengi ve yosunla­rın etkisi ile yeşil olarak görüldüğünden bu ismi vermişler. Yeşilgöl, ilçenin güne­yinde Sekiler köyünün arka kısmına düşüyor. İlçeye uzaklığı 30 km, alanı da 1000 metre­kare. Göl suyunu bulun­duğu yerin altından ve yan­larındaki dereciklerden alıyormuş. Şimdilerde Orman İşletme Müdürlüğünün işyeri merkezinde olan gölün etrafında piknik ve mesire yerleri de bulunuyormuş.
Sıra geldi gümelelere. Yani bağ evlerine. Mistik bir yapısı var sanki. Belki çoğunlukta yaz aylarında gittiğim için o kadar çok sevdim ben o evleri. Şimdilerde nasıl pek bilmiyorum ama benim zamanımda, kışın bağ evlerinde oturulmazdı. Genelde bahar geldi mi taşınılır, ilk kar yağmadan şehirdeki evlere göç edilirdi. Gümele derler orda bu evlere ve tamamı ahşap ve kerpiçle yapılırmış. Çoğunluğu 2 katlı dubleks yapılar. 1’inci katında yerel ağızla “çıkartma” adı verilen 3 tarafı açık üstü ahşap çatı ile kapalı teras bulunur. Genelde banyo yerine ahşap yıkanma dolapları kullanılır. Büyüklükleri ise zeminde 40 m2 ile 50 m2 arasındadır. Zemin katlarında girişleri ayrı hayvan beslenebilen, ahır ve ağılları mevcuttur. Çevresi aklınıza gelebilecek tüm meyvelerin ağaçlarıyla dolu… ve yine benim hatırladığım evdeki mutfağa en yakın yerde bir toprak fırın. Ekmek ve bazlama yapmak için. Ne kadar zevkliydi anlatamam. Fırından yeni çıkmış ev ekmeğinin üstüne, yine kendilerinin yaptığı tereyağını sürüp, elimizde ekmekler bağda kovalamaca oynamak… O ekmeğin yanına bir de bostandan aşırılmış bir salatalık ya da domates… Şu an değme sofralara değişmem o tadı.
Memleketim el zanaatkarlarıyla doludur. Hemen her evde bir tane zanaatkar bulunur. Çeşitli el sanat­larının fevkalade bir şekilde ya­pıldığını bilirim. Sofçuluk, ke­se kuşak imalâtı, telâcılık, mutaflık, saraçlık, çarıkçılık, daha sonraları kunduracılık, semer­cilik, nalbantlık, tabaklık, bıçaklık... Pek çok sanat geliş­miş bir durumdadır. Bunda Tos­ya'nın yerleşim yerinin önemi büyüktür. Yalnız dikkati çeken bir husus var, bütün bu sanat dallarında kullanılan hammaddelerin civar kazalardan ve köylerden temin ediliyormuş. Bu durum bize gösteriyor ki ilçemiz iyi bir pazar yeridir.
Eskiden ayakkabı mı vardı? Herkesin yapında çarıklar, bir de sağlam oldu mu, uzun yıllar kullanılırdı. Bakar mısınız sanki ben çarık giymişim gibi… Hayır ama hala çarığın var olduğu bilinir. İşte benim memleketimde yapılan çarıkların da ünü dünyaya yayılmıştır.
Çarık mısmıl havyan deri­sinden yapılan ilkel bir ayakka­bı. İlçede ilk defa bu mesleği kimin başlattığı bilinmiyor. Bu sanat varlığını 1946 yılına kadar devam ettirmiş. Çok kıymetli bir meslek oldu­ğu, mevcut çarıkçıların halkın ihtiyacını karşılamakta zorluk çektikleri söyleniyor. Herkesin çarığa sahip olamadıkları, aile fertleri tarafından birkaç çarı­ğın müşterek olarak kullanıldı­ğı belirtiliyor. Çarık sahibi olanlar ise bu giyeceği zevkli bir şekilde giydikleri, üzerini dolak adını verdikleri bir sargı ile sardıkları ve o şekilde giyil­diği söylenir.
Bu mesleğin en önemli problemi deri bulmakta güçlük çekilmesiymiş. Hatta derisinin hatırına pek çok hayvanın satın alındığı söylenir.
Halk dikimini kendisi ya­parmış. Herkes çarık dikimini bilirmiş. Hatta motiflerle süsleyerek sa­natlarının incelikliklerini gösterirlermiş. Bir hayvan derisinden tah­mini iyi yerinden 20 çift, ince taraflarından da 3-4 çift çarık çıkarmış.
Hatırlarım da ne zaman Tosya’ya gideceğimizi eşe dosta söylesek bize bıçak ve sofra bezi ısmarlarlardı. Ne hikmetse bıçakları çok keskindir ve uzun süreli dayanır. Araştırmalarımda bıçakçılığın ilçede bu kadar tutulmasının nedenini bulamadım. Kimin ilk bıçağı yaptığını kimse ilmiyor. Yalnız çok eskilerden beri bu sanatın icra edildiği, bıçakçılıkla ilgilenen esnafın ekmek bıçağı, kınlı bıçak, makas ve özellikle bıçkı adı verilen bağ bıçağı yaptıkları biliniyor. Özellikle bıçkının Tosya’mız açısın­dan önemi büyük. Genellikle bağ, bahçe işleriyle ilgilenen halkımızın en önemli el aleti bıçkıdır. Bıçkı ile bilek kalınlığındaki bir dalı kesmek mümkündür. Budama işlerinde en çok bıçkı kullanılır.
Bıçkı da nedir dediğinizi duyar gibiyim. Doğrudur. Tosya dışında bende pek duymadım. Bıçkı’nın tarihi de efsane gibi. Bıçakçılığın nasıl geliştiğine baktığımızda bıçakçılığı etkin hale getiren kişiler olarak Fettah ve Abdulkadir Alışkan'ın babaları olan tüfekçi yüzbaşısı olarak bilinen Şeh Şaban oğlu Mehmet Necip Efendi, Vidinli İbrahim Usta ve Ali Bayrak çıkıyor karşımıza. Vidinli İbrahim Us­ta önce Taşköprü’ye göç etmiş, Tosya'da bıçak­çılığın etkin olduğunu öğrenerek Tüfekçi Yüzbaşısı Mehmet Efendi ile irtibata geç­miş ve onun daveti üze­rine Tosya’ya gelerek yerleşmiş. Bıçkı yapımına estetiği o getirmiş. Bıçkıya estetik gelmesiyle ta­rım aracı olarak bilinen bu araç, artık yanda kın içerisinde taşınmaya başlanmış. Vidinli’nin çok ehl-i kabir ol­duğu söylenir. Bir bıçkı yaptığı, onu sattıktan sonra parası bitinceye kadar bir ikincisini yap­madığı söylenir. Bekar olduğu için de, üze­rinde hiç sorumluluk taşımadığı bilinirmiş.
Tosya'da bıçakçılığı simge haline getiren Ali Bayrak’mış. Ali Bayrak’ın çok sanatkar olduğu, süslemeli çakı­lar ve bıçkılar yaptığı, bölgede büyük bir ün yaptığı bilinir. Haliha­zırda bıçakçılık yapan esnafın usta­sıdır. Kemik işlemede üstüne usta bulunmadığı söylenir. Hatta halk arasında çok sırıtkan olan kişilere " Çok sırıtma... Ali Bayrak görmesin dişlerini bıçak sapı yapar..." şeklinde söylendiği düşünülürse Ali Bayrak'ın bu meslekteki etkinliği anlaşılmış olur.
Benim hatırladığımda Hüseyin Dayımın (aslında babamın dayısıdır) cepken cebinden bıçkıyı çıkarıp, bize ekmek kestiği ya da elma soyduğu. Hep hayranlıkla izlerdim. Çünkü kestiği dilimler hep aynı incelikte olurdu ve elmanın kabuğunu hiç koparmadan bir kerede soyardı. Ben hala yapamam bunu. Kim bilir belki maharet kullandığı bıçkıdaydı.
Geldik en ünlü mamule. Kese. Bilen bilir, hamamda göbek taşına uzanıp tellağın attığı keseyi. İnanın Tosta kesesi kadar kiri iyi ve acıtmadan çıkaranına rastlamadım ben. İlginç bir öyküsü var kesenin de. “Sof dokuyan ustalardan biri, bir parça sofla terini sil­mek isteyince kir çıkardığını görmüş. Bunun temizlik için kullanımı nasıl olur diye araş­tırmışlar. Ardından boyalı olu­şunun mahzurlarını düşün­müşler. Düz tiftikten dokumak­la bu engeli aşmışlar. Fikrini di­ğer ustalar açınca onlarda yeni bir tezgah icat etmişler, tiftik­ten kese dokumuşlar, içine elin gireceği küçük torbalar halinde kesmişler. Kese böylece meyda­na çıkmış.”
Ama maalesef Tosya'da 100 yıl önce 400-500 civarında olan tezgah adedi bugün 25 adete düşmüş.
Türk olup da yemeklerin yanında pilav yemeyeniz var mıdır? Sanmam. Kuru pilav birlikte anılır bizim mutfağımızda. Pilavı sevmemi sağlayan bayram sabahları pişen, ben uyanmadan kokusu evi saran etli pilavdır. Adettir Tosya’da bayram sabahı etli pilav yemek. Hele ki Tosya pirinciyle pişmişse. Baldo pirinci meşhurdur. Zenginlerin sofralarında bu türden pişen pilavlar yenir. İri çeltik vardı bir de aklımda kalan. Kırmızı çizgili, biz pijamalı pirinç derdik ona. Ya da ismini yanlış hatırlıyor olabilirim ama pijamalı pirinçlerle pişen pilavlarla büyüdüm ben.
Pirincin Tosya’da ne kadar zamandır beri yetiştirildiğini bilemiyo­ruz. Ancak Devrez havalisi civarında kalıntıları bulunan "sur" şehri halkının pirinç yetiştirdiğine dair bulgular mevcut. Devrez çayının getirdiği alüvyon sebebiyle pirinç için en doğal ortam oluşmakta ve bu alüvyon sebebi ile hem rekolte yüksek olmakta hem de pirincin lezzeti farklılaşmakta. Tosya pirincinin bu kadar meşhur olmasının sebebi işte bu alüvyon sebebi ile pirincin lezzet farkı. Eski çağlardan beri taş dibekler içinde kabuğundan ayrılan pirinç bir çok üretim aşamasından sonra ancak piyasaya sürülebilmekteydi. Ancak teknolojinin gelişmesi bu zor üretim aşamasına da bir çözüm getirdi tabi ki.. Türkiye’nin ilk çeltik fabrikası yine Tosya’da kurulmuş. Cumhuriyetin ilk yıllarında bir pirinç fabrikası kurmak için devlete müracaatta bulunan bir grup müteşebbis, 1925 yılında "Sanayi Maden Bankası" aracılı­ğıyla bir çeltik fabrikası kurulmasına vesile olmuşlar. Aynı isteğin Kahraman Maraş'tan da gel­mesi üzerine devletimiz Almanya'dan iki adet "Lokomobil" adı verilen makine ithal etmiş. Makineler denizyolu ile İnebolu'ya getirmiş.
Fabrikanın faaliyete geçmesi ile beraber çeltik ekim alanlarının büyük artışlar olmuş. 1960 yıllarında Kızılırmak vadisine de yayılan pirinç üretimi, saatte 4 ton çeltik işleme kapasitesi olan fabrika çift vardiya çalıştığı halde ihtiyaca cevap veremez hale gel­miş ve diğer çeltik fabrikalarının kurulmasına neden ol­muş.
İşte böyle benim memleketim. Karadeniz’de kendine has bir öyküsü ve yaşamı var. Şivesinden ve çoğunluğu göçmen olan insanların masmavi gözlerinden tanırsınız o sımsıcak Tosya insanını. Gidilip görülmeye değer bir şirin ilçe… Hani bir şarkı var ya hepimize ilk okul yıllarında öğretilen… Orda bir köy var uzakta, gitmesek de kalmasak da, o köy bizim köyümüzdür…
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder MSN Messenger
Mesajları göster:   
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder    Yazicam.com Forum Ana Sayfası -> Tosya ve Yazıçam Tanıtımı Tüm zamanlar GMT + 3 Saat
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni konular açamazsınız
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız

google Ads



Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB Group
Anasayfa | Videolar | Forums | Resimler | Firma Rehberi | Özel Mesaj | Profiliniz | |

Türkiye Kastamonu Tosya Karşıyaka Mahallesinden. Son dakika  Haberleri  Forum Sohbet Firma Rehberi Karşıyaka mahallesi Resimleri Üye Resimleri video üye videoları Haberler  Özel Album  
TOSYA Karşıyaka Mahallesinin Dünyaya acılan Penceresi 
 
Soru Ve Site İle İlgili sorunlarınız için/ [email protected] Bize Yazın 

KADİR  KARAÇAM TELEFON:0 532 558 74 81


Abone olun Karşıyaka mahallesinden haberdar olun





Tema © Mavimsn