Giriş | Kayıt

  Ziyaretçi:10 Üye: 0 Toplam:10    Aktif Uye: 693     Son Üye  Hggf

 


Yazıçam Sohbet

Sadece Üye Girişi Yapmış Olanlar Sohbet Edebilir. Lütfen Giriş Yapın ? Üye Olun.

Tosya Hakkında
KENT REHBERİ

İLÇEMİZ HAKKINDA

Karşıyaka Mahallesi
KARŞIYAKA HAKKINDA

Kimler Bağlı
Üye Adı
Şifre

Üye Kayıt

Son Eklenen Videolar

TOSYA Karşıyaka Mahallesi tanıtım


RAHMETLİ HACI OSMAN ÖZİPEK


RAHMETLİ BABAM ÖMER KARAÇAM ANISINA



google Ads
Yılın Haberi
TOSYA SEYAHAT A AİT OTOBÜS KAZA YAPTI

Tüm Haberler

Forums populer

 Karşıyaka mahallesi Nasıl Kalkınır
 Karşıyaka mahallesi yeni muhtarini ariyor
 Tosya'da eğitim
 40 HADİS
 Kıssa
 Çanakkale Geçilmez!!!
 Karşıyaka mahallesi GENÇLİĞİ DİYORKİ

Forum Sayfası

Tosya l KARSIYAKA Mahallesi MUHARLIGI l: Forums

Yazicam.com :: Başlık Görüntüleniyor - Kıssa vlink=""
 SSSSSS   AramaArama   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Kıssa
Sayfa 1, 2  Sonraki
 
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder    Yazicam.com Forum Ana Sayfası -> TARTIŞMALAR
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
kurtoglu
Devamlı Üye
Devamlı Üye


Kayıt: Jan 23, 2007
Mesajlar: 17
Nerden: kastamonu

MesajTarih: 2007-03-15, 04:06:52    Mesaj konusu: Kıssa Alıntıyla Cevap Ver

Hz. Ali'nin Cömertliği
Hz Ali (RA)hurma bahçesinde akşama kadar çalışmış akşamda devesinin üzerine bir çuval HURMA yükleyerek evinin yolunu tutmuştu
Devenin yularını yardımcısı Kamber'in elinde idi. Kendiside önde gidiyordu. Medinenin içine girdiklerinde yolun kenarından bir ses geldi. yoksulun biri elini açmış sızlanıyordu.
Ne olur ALLAH Rızası için bir yardım diyordu. Sesi duyan Hz ALİ Arkadan deveyi çekip gelen Kambere sordu
"kamber ne istiyor bu yoksul"
Kamber "hurma istiyor efendim dedi
Hz Ali "ver öyleyse "dedi
Kamber "hurma çuvalda efendim "dedi
Hz Ali "çuvalla ver öyleyse dedi
Kamber"Çuval devenin üzerinde efendim dedi
Hz Ali "deveyle ver öyleyse diye gürledi
Emri derhal yerine getiren Kamber diyor ki
"Devenin ipide benim elimde demeden korktum ve hurma çuvalını deveyle birlikte yoksula verdim. Az kalsın benide yoksula vermekte tereddüt etmeyecekti.......
"""""ALLAH CÖMERTTİR ve CÖMERTLERİ SEVER"""""""
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
kurtoglu
Devamlı Üye
Devamlı Üye


Kayıt: Jan 23, 2007
Mesajlar: 17
Nerden: kastamonu

MesajTarih: 2007-03-15, 04:09:03    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

****KÖRDÜĞÜM***
SEVGİLİ HZ.AİŞE (R.A)VALİDEMİZ PEYGAMBER EFENDİMİZ SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM''E DAHA YENİ EVLİ İKEN NE KADAR KENDİSİNİ SEVDİĞİNİ ÖĞRENMEK İÇİN SORUYOR;

_YA RESULLALLAH BENİ NE KADAR SEVİYORSUNUZ

_KÖRDÜĞÜM GİBİ YA AİŞE KÖRDÜĞÜM GİBİ

YILLAR GEÇİYOR VE HZ.AİŞE (R.A)ACABA RESULLULLAH YİNE BENİ ESKİSİ GİBİ SEVİYOR MU YOKSA YILLAR GEÇTİ BEN YAŞLANDIM SEVGİSİ AZALMIŞMIDIR DİYE BİR DÜŞÜNCEYLE PEYGAMBER EFENDİMİZ (SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM)''E SORAR;

_YA RESULALLAH YILLAR ÖNCEKİ KÖRDÜĞÜM NASIL ?
_İLK GÜNKÜ GİBİ YA AİŞE İLK GÜNKÜ GİBİ


ALLAHÜMME SALLİ ALA SEYYİDİNA MUHAMMED
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
kurtoglu
Devamlı Üye
Devamlı Üye


Kayıt: Jan 23, 2007
Mesajlar: 17
Nerden: kastamonu

MesajTarih: 2007-03-15, 04:11:46    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

ALLAH BİLSE YETER
Veysel Karani Hazretlerine biri sorar:
''Nasılsınız?''
Cevap manidardır

-''Akşama çıkacağını bilmeyen bir insan nasıl olursa !''

Sevenleri ısrarla nasihat isterler .O gülümser :

-''Allahu Teala'yı bilir misiniz ?''

-''evet ,biliriz.''

-''öyleyse başka şeyleri bilmesenizde olur.''

-''Efendim bir nasihat daha''

-Allahu Teala sizi bilir mi?

-''Elbette bilir .''

-Öyleyse başkaları bilmesede olur.''
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
kurtoglu
Devamlı Üye
Devamlı Üye


Kayıt: Jan 23, 2007
Mesajlar: 17
Nerden: kastamonu

MesajTarih: 2007-03-15, 04:14:46    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Hz.Ömer (r.a.)'i Ağlatan Çocuk
Bir yaz günüydü. Ezan vakti yaklaşmıştı. Halife Hz.Ömer (r.a.) ağır ağır camiye gidiyordu. Bu sırada bir çocuğun süratli adımlarla yürüdüğünü gördü. Acaba çocuğun bir ihtiyacı mı vardı; bu telaşın sebebi neydi?

Halife Ömer (r.a.) çocuğu sordu:

- Yavrucuğum! Nedir bu telaşın, bir derdin mi var, niçin bu kadar hızlı gidiyorsun?

- Camiye gidiyorum, amcacığım, diye cevap verdi.

- Yavrucuğum! Daha senin yaşın küçük. Sana namaz farz değil. Niçin bu kadar telaşlanıyorsun?

Çocuk onu ayıplar gibi hayret dolu bakışlarla Halife'ye baktı ve şöyle dedi:

- Bu işin hiç küçüğü büyüğü olur mu? Hem bu yaşta namaza alışmazsam büyüğünce kılmak zor gelebilir.

Halife Hz.Ömer'i bir düşüncedir aldı. Gözleri buğulandı ve ağzından şu cümleler döküldü.

- Ey Rabbim! Bu çocuk ne akıllı, ne iyi bir çocuk. NBüyüklerde bulunması gereken ruhu taşıyor.
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
kurtoglu
Devamlı Üye
Devamlı Üye


Kayıt: Jan 23, 2007
Mesajlar: 17
Nerden: kastamonu

MesajTarih: 2007-03-15, 04:17:05    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

KUYRUĞU YAZILI BALIK
1985 yıllarında, Afrika ülkelerinden Tanzanya'nın başkenti Dar-es Selâm limanında kuyruğunda «Ya Malik-el Mülk» yazılı bir balık bulundu. Kuyruğunda yazı olan balığın bulunması, etrafta heyecan husule getirdi. Kuyruğunun öbür yüzünde ise «Sani Allah» yazılı olan balık, Londra İslâm Araştırma Enstitüsünde incelemeye tâbi tutulduğunda ilim adamları tarafından da yazının doğru olduğu tesbit edildi.
Balık, siyaha yakın bir renkte olup, kuyruğundaki yazılar ise beyazdır. Balığın alışılmışın dışında kelebeğe benzediği o zamanki gazetelerde yer almış, zamanında günün mevzuu haline gelmişti.
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
kurtoglu
Devamlı Üye
Devamlı Üye


Kayıt: Jan 23, 2007
Mesajlar: 17
Nerden: kastamonu

MesajTarih: 2007-03-15, 04:20:53    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

DEHŞETİN AKLAŞTIRDIĞI SAÇLAR
"Ölümünün bizi nerede beklediği belli değil, iyisi mi biz onu her yerde bekleyelim." (Montaigne)
Muğla'nın Milas ilçesinde yaşayan orta yaşlı bir adam, bir gece, hayatının akışını değiştiren dehşetli bir rüya görür.
Rüyasında adam kendi ölümünü görmüştür. Öldükten sonra, vücudu teneşirde yıkanmış, kefelenmiş ve mezara defnedilmiştir.
Rüya çok net ve berraktır. Adam mezara konulup yapılan dualar ve okunan Kur'an-ı Kerim ile birlikte üzeri topraklandıktan sonra kapkaranlık bir yerde yapayalnız kalır. Bir müddet sonra bulunduğu kabrin sağ tarafından bir menfez açılır ve içeriye iki kişi girer. Bunlar kendilerinin kabirdeki sual melekleri olan "Münker ve Nekir" olduğunu söylerler.
Bu melekler, adamı alıp bulunduğu menfezden geçirerek başka bir yere götürürler. Götürdükleri yerde adamın önüne hemen bir terazi ve yanına da bir miktar üzüm koyarlar. O sırada karşıdan gelen bir adam belirir. Münker ve Nekir, Milaslı bu çiftçiden, karşısındaki adama üzüm satmasını söylerler.
"Ölçtüğünüz zaman dürüst olun, tam ölçün. Doğru terazi ile tartın. Bu hem ticaretiniz için daha hayırlı, hem de akibet yönünden de daha güzeldir." (Kur'an-ı Kerim, İsra 35)
Münker ve Nekir melekleri adamın sağ ve solunda muhafız gibi durarak satışa nezaret ederler. Kendisinin alış-veriş sırasında tartıda çok az bir haksızlık yaptığını gören Melekler, onu hemen tezgâhın başından aldıkları gibi çok büyük bir kapının yanına getirirler. Kapı, kale kapısı gibi çok büyüktür. Kapının yanına gelir gelmez kapı kendiliğinden açılır.
Rüya sahibinin o anda gördüğü manzara çok korkunçtur. Kapının öbür tarafında müthiş bir yangın ve alevlerin içerisinde cayır cayır yanan insanlar vardır. İnsanlar bir taraftan yanmakta, bir taraftan da vücutları tazelenmektedir. Yanan insanların çıkardıkları canhıraş feryatları yürek dayanacak gibi değildir.
Münker ve Nekir melekleri, adama bu dehşetli manzarayı gösterdikten sonra tekrar bir meydanın ortasına getirirler. Kendisine, biraz önce alışveriş sırasında işlediği suçun cezasının demin gördüğü gibi yanarak mı, yoksa başka bir şekilde mi verilmesini istediğini sorarlar.
Adam, gördüğü o müthiş yangın manzarasındaki dehşetten ve bundan daha büyük bir ceza olamayacağı düşüncesiyle ateşe razı olmayıp bir başka cezaya razı olduğunu söylemesi üzerine, birden bire vücudunda yüzlerce derece bir hararetin başgösterdiğini bütün dehşetiyle hisseder. Dayanılmaz bir ıstırap, çekilmesi mümkün olmayan acı ve azap başlamıştır. Adamcağız, çektiği acının tesiriyle avazı çıktığı kadar feryad ve figan etmektedir.
(Rüyadan gerçek hayata, yani rüyayı gören adamın evine döndüğümüzde, adam hakikaten de avazı çıktığı kadar bağırmakta, ortalığı ayağa kaldırmaktadır. Vakit gece yarısıdır. Adamın karısı ve bitişik odadaki iki yetişken oğlu bu korkunç çığlıklara uyanırlar. Sesler mahalleyi de inlettiğinden konu-komşu pürtelaş adamın evinde toplaşırlar. Adam ile hâlâ çığlık çığlığa feryada devam etmektedir. Herkes uğraşmakta fakat adamcağız bir türlü uyandırılamamaktadır.)
Dönelim tekrar rüyaya... Adamın içine düşen yangından vücudu fokur fokur kaynamakta ve acı içinde kıvranmaktadır. Çektiği acı tahammül sınırının çok ötesindedir.
Bir müddet geçtikten sonra, Münker ve Nekir'in işaretiyle ceza sona erdirilir ve adam çağrılarak şöyle denilir.
"İşte gördün ve anladın ki, dünyada yapılan ufacık bir hatanın, adaletsizliğin ahiretteki cezası bu. Şimdi seni hayata, yaşadığın dünyaya iade ediyoruz. Bundan sonra hayatını bu gerçeğe göre tanzim et. Katiyyen en küçük dahi olsa bir haksızlık, adaletsizlik yapma."
Bu müsaadeden sonra, adamcağız rüyasından gözleri yerinden fırlamış, beti benzi atmış, kan ter içinde uyanır. Ama bundan da önemlisi, adamın yüzünde, etrafını çevreleyen mahalle halkını hayret ve şaşkınlık içinde bırakan bir görüntü vardır. Siyah saçlı bu adamın bütün saçları, biraz önce rüyada gördüklerinin dehşetinden bir anda bembeyaz olmuştur. Evet bembeyaz...
Milaslı bu adamı görüp hadiseyi nakledenlerin ifadesine göre, şimdi artık o, dehşetin aklaştırdığı saçlarıyla hayatını kılı kırk yaracasına hassas yaşamakta, bundan sonraki menzili olan kabir aleminde kendisine faydası olacak salih amellerin, güzel, hayırlı işlerin peşinden koşmaktadır.
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
GURBETCI
Site Sakini
Site Sakini


Kayıt: Mar 02, 2007
Mesajlar: 57

MesajTarih: 2007-03-15, 18:48:17    Mesaj konusu: KISSA Alıntıyla Cevap Ver

Bir grup arıyla sineği bir şişeye koyuyorlar. Şişenin taban tarafını ışığa doğru, açık olan ağız kısmını da karanlığa doğru yerleştiriyorlar.
Arıların hepsi ışık olan tarafa doğru üşüşüyorlar. Ama şişenin tabanı cam ve onların da yabancısı olduğu bir madde olduğundan çıkmayı başaramıyorlar.
Bu arada sinekler, şişenin ağzına doluşuyorlar ve karanlıkta dışarı çıkıp kayboluyorlar. Ağzı açık olan şişeden karanlık tarafa doğru tek bir arı bile gelmiyor.
Camın önünde ışığa doğru çabalarına devam ediyorlar. İnsanın aklına hemen arıların akılsızca davrandıkları geliyor.
Ancak, biraz derinlemesine düşününce; karşımızda dikilen gerçek çok daha farklı;
Çok basit gibi gelen bu deney beni oldukça düşündürdü.
Arıların ne kadar akıllı yaratıklar olduğunu hepimiz biliyoruz, sinekler ise malum Arılardan korkarız bizi sokarlar diye ama sineklerden midemiz bulanır, uzak durmaya çalışırız.
Evet ışığa doğru yürüyenlerin önünde her zaman engeller olacaktır kuşkusuz. Onlar engellere rağmen ışıktan vazgeçmeyenlerdir.
Ne tür engel olursa olsun önlerinde, çabalarını sürdürenlerdir. Ve bu Uğurda da gerektiğinde ölebilenlerdir.
YÜREK, AZİM, SEVGİ, İLKELERİ DÜRÜSTLÜKTÜR BUNU YAPTIRAN KENDİNE SAYGI, TOPLUMA SAYGIDIR.
Sinekler, karanlıkta sıvışan kaçaklardır, karanlığa yürüyenlerdir. KARANLIK DÜŞÜNCELERDİR.


Şişenin ağzının karanlığa bakmasının onlarca bir önemi yoktur.
Sinsi, ilkesiz, yüreksiz, korkak varlıklardır. Sadece kendi yaşamları söz konusudur. Nerede yemek varsa, nerede rahat yaşayacaklarsa, nerede çok para kazanacaklarsa oraya giderler. Onlar için karanlık olması önemli değildir. Açık ağızların, karanlık sığınaklarıdır çünkü, izlerini rahatça kaybettirirler.
Arıyı kovalamak isterseniz savaşır, engellere aldırmaz.
Amacı sadece ışığa ulaşmaktır. İğnesini sapladığında öleceğini bilerek savaşır ve değerleri için ölür.
Ama sinekler kaçarlar. Sonra yılışık yılışık tekrar dönerler kovaladığınız yere.
Her türlü pisliğe bulaşırlar, sonra da yiyeceklerinize, üstünüze, başınıza konarlar.
Arılar yumurtalarını yalnızca kovanlarına bırakırlar.
Oysa sinekler her yere yumurtlar, her yerde ürerler.
Onlar için asıl amaç çoğalmak ve yayılmaktır.
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
GURBETCI
Site Sakini
Site Sakini


Kayıt: Mar 02, 2007
Mesajlar: 57

MesajTarih: 2007-03-15, 18:53:30    Mesaj konusu: HANIMIN AĞLATILMASI Alıntıyla Cevap Ver

.Bir kadın çocuktur aslında…..çocuk gibi davranmayı sever.erkeğin
kendisine bir çocuğa gösterdiği şefkati göstermesini ister.

Bir çocuğu okşar gibi incitmekten korkarak sevmeli erkek kadını..ama hiç bir kadın çocuk muamelesi görmek istemez.söylediği şeyler çocukça da olsa
dinlenilmesini,dikkate alınmasını ister.
Yani bir kadının çocukluk yapmasına izin vereceksiniz;
ama asla onu bir çocuk olarak görmeyeceksiniz..



Bir kadın güçlüdür aslında.hatta erkeklerden çok daha güçlüdür.ama
bu gücünü herzaman ortaya koymasını sevmez.ister ki,erkeğin gücü
kendisine huzur versin.kendi kendine yapabileceği şeyleri bile erkeğin
yapmasını bekler.böylece hem daha kadın olduğunu hissedecektir hem de
erkeğinin ne kadar güçlü olduğunu görecektir.ancak kadın gücünü göstermek istediğinde
onu engelleyemezsiniz.yapmak istediği birşey
varsa mutlaka yapar.

Bir kadın sevgidir aslında.içinde her zaman sevgiyi >taşır.sevdiklerinden
kolay ayrılamaz.sevdiklerini kolay kolay kıramaz.zor sever;ama,tam
sever.bir kadının tam anlamıyla sevebilmesi için yüreğinin kabul
ettiğini beyninin de kabul etmesi gerekir.ve sevmezse de onu asla sevmeye zorlayamazsınız.belki kolayca yüreğine girebilirsiniz.ancak beyninde
yer
her an terk edilebilirsiniz.sevmediği halde terk
etmeyen
kadınlar da var elbette.bunun tek nedeni ise engelleyemedikleri
acımak” >duygusudur.

Bir kadın yalnızdır aslında.hiçbir zaman kadını bütünüyle
elde
edemezsiniz.kendisine ait bir dünyası vardır ve orada hep
yalnızdır.o
dünyaya kimsenin girmesine izin vermez.hiçbir anahtar o dünyanın
kapısını
açamaz.yalnızlık onun sığınağıdır.o sığınağa ne zaman gireceğine,ne
kadar
kalacağına hep kendisi karar
verir.sığınaktayken oradan çıkmaya
zorlarsanız,onu sonsuza dek kaybedebilirsiniz.

Bir kadın çılgındır aslında.neler yapabileceğini erkek aklı hayal
bile
edemez.üreticiliğinin sınırı yoktur.ama bunu ortaya çıkartmak için
hayatının erkeğini bekler.hoyratça harcamaz üreticiliğini.sadece
erkeğine
saklar.bir kadının gerçek erkeği olmayı başarabilmişseniz çok
şanslısınız demektir.çünkü hayatın içinde olan herşey ancak kadınlar olduğunda
anlam
kazanıyor.yemek yemek,su içmek bile.bir kadının elinden
içtiğiniz
suyla
kendi kendinize bardağı doldurup içtiğiniz su arasındaki lezzet >farkını
anlayabiliyormusunuz?anlıyorsanız ne mutlu size.anlamıyorsanız ne
yazık ki
yaşamıyorsunuz


…………bir kadını ağlatırken çok dikkat edin..!!! >
……. çünkü Allah gözyaşlarını sayar…..!!!!

kadın;erkeğin kaburgasından
yaratıldı,ayaklarından yaratılmadı..!!!
öyle olsaydı ezilirdi……!!! >
üstün olsun diye başındanda yaratılmadı……!!

AMA GÖĞSÜNDEN YARATILDI……

Eşit olsun diye……
kolun biraz altında…Korunsun diye…!!! >
KALP HİZASINDA SEVİLSİN DİYE!!!
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
emrekaraçam



Kayıt: Oct 12, 2006
Mesajlar: 7
Nerden: kastamonu tosya

MesajTarih: 2007-03-15, 21:51:51    Mesaj konusu: 40 Sene Yatsı Abdestiyle Sabah Namazı Alıntıyla Cevap Ver

İmam-ı Âzam Hazretleri hakkında, "Kırk sene, yatsı abdestiyle sabah namazını kılmıştır" denir, doğrudur.
Hazreti İmam, giderken iki kişinin kendisi hakkında "İşte yatsı abdestiyle sabah namazını kılan zat budur" diye konuştuklarını duyar. Bunun üzerine:
- Yâ Rabbi, bu insanları yalancı çıkarma. Ben, senin huzuruna bende olmayan bir sıfatla çıkmaktan haya ederim, diyerek ondan sonra yatsı abdestiyle sabah namazını kılmaya başlamış ve bu 40 sene devam etmiş.
Hazreti İmam'ın namaz kıldığı mescidin müezzini anlatıyor:
- Yatsı namazını kılıyorduk. İmam namazda "Zilzal" sûresini okudu. Cemaat içinde İmam-ı Âzam da vardı. Namaz bitti, herkes çıktı. İmam-ı Âzam tefekkür halinde, olduğu gibi duruyordu. Onu rahatsız etmemek için kandili yanar vaziyette bırakarak çıktım. Onun mescidde kalacağını tahmin ederek kapıyı kilitledim. Sabah ezanını okuyup içeri girdiğimde, o hâlâ ayakta ve sakalını eline almış şöyle yalvarıyordu:
- Ey zerre kadar hayrı da, zerre kadar şerri de karşılıksız bırakmayan Allah'ım. Bu kulunu cehennem azabından ve ona yaklaştıran şeylerden koru. Bu kulundan rahmetini esirgeme.
İçeri girince beni farketti. Zamanın geçtiğinden haberi yoktu. Yatsı namazı yeni bitmiş zannederek:
- Kandili mi alacaksın? dedi. Ben:
- Hayır, sabah ezanını okudum, dedim. Bunun üzerine sabah olduğunu anladı ve bana:
- Bu gördüğünü kimseye söyleme, diye tenbih etti. Kendisine söz verdim ve vefatına kadar bunu kimseye söylemedim.
Hz. imam sabah namazının sünnetini kıldı ve oturdu. Sonra bizimle beraber farzı da kıldıktan sonra çıktı. Ben anladım ki, sabah namazını yatsı namazının abdestiyle kılıyordu. Çünkü mescidin kapısı akşamdan kilitlenmişti.
İmam-ı Âzam Hazretleri çok da cömertti. Bir gün Şakik-i Belhî ile giderlerken, karşıdan gelen bir adamın, yolunu değiştirdiğini gördü. Durumu farkeder etmez adama yetişip:
- Beni görünce neden yolunu değiştirdin? diye sorunca adam:
- Yâ imam, size olan borcumu zamanında ödeyemediğim için utandım, diye cevap verdi. Bunun üzerine İmam-ı Âzam Hazretleri:
- Eğer sen bu kadar sıkıntı içindeysen, şu insanlar şahit olsun ki, ben senden alacağım olan 10.000 dirhem borcumu sana hibe ettim. Bu vesileyle senin utanmana sebep olduğum için de beni bağışla, kusura bakma, dedi.
İşte islam ahlakı ve işte İmam-ı Âzam Hazretleri'nin büyüklüğü. Onu küçümseyenler, buyursunlar aynı büyüklüğü kendileri de göstersinler.
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-posta'yı gönder
emrekaraçam



Kayıt: Oct 12, 2006
Mesajlar: 7
Nerden: kastamonu tosya

MesajTarih: 2007-03-15, 21:54:15    Mesaj konusu: Anne Babanın Hataları Çocuklara Tesir Eder Alıntıyla Cevap Ver

Ahmediye ve Envârûl Âşıkıyn isimli meşhur iki eserin yazarları, Ahmed Bîcan ve Mehmed Bîcan isimli iki kardeştir, ikisi de evliyalık derecesine erişmiş mübarek kişilerdir.
Bunlardan birisi bir gün camide vaaz ediyor ve Hızır Aleyhisselam'dan bahsediyormuş. Cami tıklım tıklım dolu, cemaat da dikkatle vaazı dinlemekteymiş. Bu sırada diğer kardeş camiye girmiş ve vaazı dinlemeye başlamış. Dinlerken bir ara gülmüş.
Buna bozulan kardeşi durumu annesine anlatmış. Annesi de oğluna:
- Evladım, kardeşinin vaazına niçin güldün? diye sormuş. O cevaben:
- Anneciğim, ben kardeşimin vaazına gülmedim. Gayet güzel konuşuyordu. Vaazı da çok tesirliydi. Ancak Hızır Aleyhisselam'dan bahsettiği halde onu dinleyenler içersinde Hızır Aleyhisselam'ın da bulunduğunu bilmiyordu. Ben ona güldüm, demiş. Annesi oğluna:
- Evladım, kardeşin senin vaazına değil, Hızır Aleyhisselam orada olduğu halde farkında olmamana gülmüş, deyince oğlu:
- Hızır Aleyhisselam demek ki benim vaazımı dinlemeye geliyor, diye sevineceği yerde üzülmüş ve annesine:
- Anneciğim, öbür kardeşim Hz. Hızır'ı görüyor da ben niye göremiyorum?
Sebebi nedir. Bir düşün, diye annesini zorlamaya başlamış.
Annesi düşündükten sonra şu cevabı vermiş:
- Evladım, ne size hamileyken ve ne de sizi emzirip büyütürken kötü bir şey yapmış değilim. Asla böyle bir şey yapmadım. Ancak seni sadece bir defaya mahsus olmak üzere abdestsiz emzirdim. Senin Hızır Aleyhisselam'ı görmemenin sebebi olsa olsa budur, demiş.

***

Allah dostlarının büyüklerinden Bâyezid Bestâmî Hazretleri ilk zamanlar ibâdetten lezzet alamazmış. Bunu bir gün annesine açmış:
- Anneciğim ben yapmış olduğum ibâdetlerden tat alamıyorum. Sebebi ne olabilir? Bir düşün, bana hamileyken veya emzirdiğin zamanlarda haram bir şey yemiş veya bana yedirmiş olmayasın. Sen öyle bir şey yapmışsan senden bana tesir eder, demiş. Annesi uzun uzun düşündükten sonra demiş ki:
- Evladım, sana hâmile olduğum zaman birgün evin damına çıkmıştım. Orada bir kabın içinde bir miktar peynir vardı. Başka bir komşumuza aitti. Aşeriyordum. Dayanamadım bir parça koparıp yedim.
Beyazid Hazretleri:
- Olsa olsa sebebi budur. Anne git o peynirin sahibi kimse, ondan helallik dile. Haklarını helal etmelerini iste, der.
Annesi gider. Peynir sahibini bulur. Haklarını helal etmelerini ister. Onlar helal ettikten sonra, Bâyezîd yaptığı ibâdetlerden zevk almaya başlar.
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-posta'yı gönder
emrekaraçam



Kayıt: Oct 12, 2006
Mesajlar: 7
Nerden: kastamonu tosya

MesajTarih: 2007-03-15, 22:00:21    Mesaj konusu: Bire On Alıntıyla Cevap Ver

Bir dilenci, Hz. Ali'den bir şeyler istedi. O da Hasan, Hüseyin Efendilerimizden birisine, "Annene git, kendisine verdiğim altı dirhemden birini al getir." dedi. Giden, geri geldiğinde, "Annem onları un almak için sakladığını söylüyor" dedi. Hz. Ali, "Kişi kendi elinde bulunandan çok Allah'a itimat etmedikçe tam iman etmemiştir. Git, o paraların hepsini getir." dedi. Hz. Fatıma, bu sefer paraların tamamını yolladı. Hz. Ali hepsini dilenciye verdi.
Bu hadisenin üzerinden birkaç dakika geçmemişti ki bulundukları yere bir deve satıcısı geldi. Hz. Ali, ona devenin kaç para olduğunu sordu, yüz kırk dirhem olduğunu öğrenince, "Paranı sonra almak üzere bana satar mısın?" dedi. Satıcı kabul etti ve devesini oraya bağlayıp gitti.
Biraz sonra birisi geldi ve devenin kime ait olduğunu sordu. Hz. Ali, kendisine ait olduğunu söyledi. Adam, "Satar mısın?" diye sorunca, Hz. Ali Efendimiz iki yüz dirheme adama sattı. Yüz kırk dirhemini deveyi satın aldığı adama verdikten sonra evine gitti. Biraz evvel altı dirhem aldığı Hz. Fatıma'ya, altmış dirhem verdi. O, hayretle, "Bu nedir?" diye sordu. Hz. Ali: "Allah Teala'nın, Peygamberimiz (s.a.v.) vasıtasıyla "Kim (Allah'ın huzuruna) bir hayır ile gelirse, ona onun on misli verilir" (En'am/160) şeklindeki vaadinin neticesidir." buyurdu.

* * *

Efendimiz (s.a.v.), "Cömertlik kökü cennette, dalları dünyada olan bir cennet ağacıdır." buyurarak insanlara cömertliği tavsiye ediyor, Hz. Ali Efendimiz de, bu hadise ile güven dersi veriyordu
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-posta'yı gönder
kadir
Site Admin
Site Admin


Kayıt: Sep 20, 2006
Mesajlar: 176
Nerden: KASTANONU TOSYA

MesajTarih: 2007-03-15, 22:11:04    Mesaj konusu: Baba Hakkını Yerine Getirmemenin Tehlikesi Alıntıyla Cevap Ver

Mâlik bin Dinar Hazretleri hacca gitmişti. Hac günlerinin sonunda rüyasında denildi ki:
- Ey Mâlik, müjdeler olsun, günahların affedildi. Seninle beraber haccedenlerin de günahları affedildi. Hepinizin haccı kabul edildi. Ancak Belh'li Muhammed oğlu Abdürrahman'ın haccı kabul edilmeyip günahları affedilmedi.
Uyanınca, halka Abdürrahman ismindeki şahsı sordu. Onu herkes tanıyordu, onun ibâdetine düşkün, Kur'an'a bağlı bir zat olup her sene hacca geldiğini söylediler. Sora sora onu buldu. Yüzü ayın ondördü gibi parlayan bir gençti. Selam verdi, o da selamım aldı. Mâlik Hazretlerine:
- Siz kimsiniz, diye sordu. O da Basra'lı olduğunu söyledi.
- Bana, benim afffedilmediğimi haber vermeye mi geldin, dedi.
- Nereden bildin?
- Rüyamda söylediler.
- Allah senin haccını niçin kabul etmeyip, affetmiyor?
- Ben, mübarek Ramazan ayının ilk gecesi büyük bir günah işledim. İçki içip sarhoş olmuştum. O haldeyken babam gelip beni kaldırmak istemiş. Ben babamın gözüne vurup kör etmişim. Babam da bana kırılıp "Allah senden razı olmasın" diye beddua etmiş. Sabah olunca annem bana bu olanları anlattı. Yaptıklarıma çok pişman oldum. Gidip şarap küpümü kırdım. Allah için bol bol sadaka verdim. Kaç tane köleyi hürriyetine kavuşturdum. Her yıl hacca gitmeye başladım. Fakat her sene bir kişi senin gibi bana gelip "Allah senin haccını kabul etmedi. Seni affetmiyor" der.
- Senin baban hayatta mı?
- Hayattadır. Falan yerde ikâmet etmektedir.
Mâlik Hazretleri gencin babasını bulur. Adam, nur yüzlü bir zattır. O vardığında Kur'an okumaktadır. Mâlik Hazretleri'ni tanıyınca çok sevinir ve:
- Yâ Mâlik, ben de seni görmeyi çok arzu ediyordum. Bir isteğin varsa hemen söyle, yerine getireyim, dedi.
Mâlik bin Dinar Hazretleri, isteğini şöyle anlattı:
- Farzet ki kıyamet kopmuş. Herkes kendi canı derdine düşmüş vaziyette. O sırada senin evladın Abdürrahman'ı tutup cehenneme atıyorlar...
Bunun üzerine adam ağlamaya başladı.
- Ben onu affettim. Hakkımı da helal ettim. Madem tanıyorsun git söyle.
Mâlik Hazretleri gence gitti ve müjdeyi verdi:
- Baban seni affetti. Hakkını helal etti.
Genç o kadar sevindi ki, sevincinden hemen bayılıverdi. Bu arada babası da geldi.
- Ey evladım, Allah sana azap etmesin, dedi.
Bu arada genç kıpırdadı, bazı hareketlerde bulundu. Babası telaşa kapıldı, ölüyor zannetti. Mâlik Hazretleri'ne, Kelime-i Şehâdet getirmesini söyledi. Oğlunun da duyup Kelime-i Şehâdet getirmesini istiyordu. Mâlik Hazretleri bir iki kere Kelime-i Şehâdet getirdiyse de söylemedi. Bu arada gözünü açıp:
- Baba gel, sen de benim gözümü çıkar da, suçum kıyamete kalmasın, dedi. Babası:
- Yok evladım ben sana hakkımı helal ettim, dedi. Mâlik Hazretleri sordu:
- Yâ Abdürrahman, ben Kelime-i Şehâdet okudum ama sen benimle beraber okumadın?
- Nasıl okuyabilirim ki. Başımda iki melek dikiliyordu. Ellerinde ateşten sopalar vardı. Sonra babam hakkını helal ettiğini söyleyince bir melek daha gelip yeşil bir bezle yüzümü sildi. "Artık Kelime-i Şehadet getirebilirsin, baban senden razı olduğu için Allah da razı oldu" dedi.
Daha sonra annesi ve kız kardeşi geldiler. Ağlıyorlardı. Abdürrahman, ağlayan annesini ve kız kardeşini gördü. Tekrar düştü ve hareketsiz kaldı. Baktılar ki ruhunu teslim etmiş
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-posta'yı gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et MSN Messenger
kadir
Site Admin
Site Admin


Kayıt: Sep 20, 2006
Mesajlar: 176
Nerden: KASTANONU TOSYA

MesajTarih: 2007-03-15, 22:19:24    Mesaj konusu: Eden Bulur Alıntıyla Cevap Ver

Hazreti İsa Aleyhisselâm, bir gün yolda yürürken bir gencin, ak sakallı, ihtiyar bir adamı tekmeleyerek sürüklediğini gördü. Hazreti İsa Aleyhisselâm, ihtiyarın bu durumuna çok acır. Hemen koşarak onu kurtarmak ister. Fakat ihtiyar kendisine engel olur ve şöyle der:
- Lütfen dokunmayın, ne olur dokunmayın, beni tekmelesin.
Bu durum karşısında Hazreti İsa Aleyhisselâm daha fazla merak ederek, sebebini sorar:
- Ey ihtiyar, seni bu gencin elinden kurtarmamı neden istemiyorsun?
- Ben de zamanında babamı burada, aynı şekilde tekmelemiştim. Bu genç benim oğlumdur.
Benim babama yaptığımın aysını, şimdi öz oğlum bana yapıyor. Babama yaptıklarımın intikamını alıyor
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-posta'yı gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et MSN Messenger
kadir
Site Admin
Site Admin


Kayıt: Sep 20, 2006
Mesajlar: 176
Nerden: KASTANONU TOSYA

MesajTarih: 2007-03-15, 22:21:51    Mesaj konusu: Doğruluğun Sonu Böyle Olur Alıntıyla Cevap Ver

Adam, Harem-i Şerif'in kapısında hep aynı duayı okuyordu:
- Ey doğrulara yardım eden, haramdan kaçınanları koruyan!..
Ona 'Sen başka dua bilmez misin?' dediler. O şöyle açıklama yaptı bu duayı tekrar etme sebebi olarak:
- Ben Beyt-i Şerif'i tavaf ederken ayağıma takılan şeyi eğilip aldım. Bir de baktım ki, içinde bin altın bulunan bir kese. Şeytanımla imanım mücadeleye tutuştular. 'Bin altın çok para, senin bütün ihtiyaçlarını karşılar.' dedi şeytanım.
İmanım ise, 'Bu haramdır, boşuna saklama, sahibini bul, teslim et.' dedi. Ben böyle mücadele içinde iken birinin sesi duyuldu.
- Burada içinde bin altınım bulunan kesem kaybolmuştur. Kim buldu ise versin, ona otuz altın müjde vereyim.
Bin haramdan, otuz helal hayırlıdır, diyerek keseyi sahibine teslim ettim. O da bana otuz altın verdi. Bunu alıp bakırcılar çarşısında gezerken bir Arap kölenin bu paraya satıldığını görünce hemen satın aldım. Bir müddet sonra bu kölenin yanına bir kısım Araplar gelip gizlice konuşmaya başladırlar. Köleden ne konuştuklarını sordum. Saklamayıp aynen anlattı:
- Ben Mağrip sultanının oğluyum. Babam, Habeş melikiyle cenk edip savaşı kaybetti, beni de esir alıp buralarda sattılar. Babam bunları göndermiş, elli bin altın da vermiş ki, beni satın alıp götürsünler. Sen bana çok iyilik ettin, kendi evladın gibi baktın. Bundan dolayı memnun oldum. Bunlar beni satın alacaklar sakın az altına razı olma, elli bin altına sat beni.
Dediği gibi oldu. Elli bin altına sattım köleyi. Bu kadar büyük sermaye ile bir kısım mallar alıp Bağdat'a gittim. Orada açtığım dükkanda mallarımı satıyordum. Bir tanıdığım gelip, 'Meşhur tüccar dostum vefat etti, ay gibi güzel kızcağızı yetim kaldı gel bunu sana alalım.' dedi. Ben de kabul ettim. Çeyiz olarak birtakım tabakların üzerinde içi altın dolu keseler vardı. Hepsinin üzerinde de biner altın yazılı iken birinin üzerinde dokuz yüz yetmiş altın yazılıydı. Bunun sebebini sorduğumda kızcağız dedi ki:
- Babam bu keseyi Harem-i Şerif'te kaybetmiş, bulan bir helalzade keseyi verince otuz altını ona müjde vermiş, geride kalan altındır içindeki.
Bunun üzerine ben Allah'a hamd ve şükürde bulundum, bunlar hep doğruluğun, iyiliğin bereketi, diyerek olayı kızcağıza anlattım. Mutluluğumuz daha da perçinlenmiş oldu
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-posta'yı gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et MSN Messenger
GURBETCI
Site Sakini
Site Sakini


Kayıt: Mar 02, 2007
Mesajlar: 57

MesajTarih: 2007-03-15, 23:22:39    Mesaj konusu: ZEKAT, MALI KORUR Alıntıyla Cevap Ver

ZEKAT, MALI KORUR

Hazreti Peygamber Efendimiz (s.a.v.), bir gün ashabına zekatın faydalarından bahsediyor: -Zekat malınızı manevi bir kale ile muhafaza altına alır, buyuruyordu. Yoldan geçmekte olan bir nasrani, bu sözleri duydu ve denemeye karar verdi; eve gitti nesi varsa zekatını ve sadakasını ayırdı; fakir fukaraya taksim etti. Bu sıralarda onun bir ortağı ticaret maksadıyla sefere çıkmıştı. Hristiyan: - Eğer diyordu, Muhammed'in dediği doğru çıkarsa onun hak peygamber olduğuna karar verir ve dinini kabul ederim, yok eğer bu kadar mal; taksim ettiğim halde bir faidesi olmazsa, kılıcımı alır onunla harbederim diyordu. Hristiyan, verdiği sadakanın neticesini beklerken ortağındasn bir metup aldı. Mektupta: - Malesef yolumuzu eşkiyalar kesti ve kervanda ne varsa her şeyi aldılar, deniyordu. Hristiyan beyninden vurulmuşa döndü. Kılıcı aldığı gibi Hazreti Muhammed'i öldürmek üzere yola çıktı. Pür hiddet yoluna devam ederken ikinci bir mektup daha geldi ortağından. Orda ise şöyle yazıyordu: - Daha evvel size yazdığım mektup tamamen ters çıktı. Bizim devenin biri sakatlanmış ve ben kervandan bir kaç yüz metre geri kalmıştım. Önümdeki kervanın tamamen yağma edildiğini görünce mutlaka beni de yakalarlar diye sana birinci mektubu yazmıştım. Fakat ne hikmetse beni görmeden çekip gittiler ve bizim malımız eşkiyalardan böylece kurtuldu. Miç müteessir olmayınız sağ salim yolumuza devam ediyoruz Adam ortağından bu haberi alınca, doğru Resulüllah'ın huzuruna varıp: - Ya Resûlellah! Bana İslamiyeti tarif et. Senin söylediklerini denedim ve faidesini gözlerimle gördüm. Artık Müslüman olmak istiyorum, der ve şehadet getitip Müslüman olur.
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
Mesajları göster:   
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder    Yazicam.com Forum Ana Sayfası -> TARTIŞMALAR Tüm zamanlar GMT + 3 Saat
Sayfa 1, 2  Sonraki
1. sayfa (Toplam 2 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni konular açamazsınız
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız

google Ads



Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB Group
Anasayfa | Videolar | Forums | Resimler | Firma Rehberi | Özel Mesaj | Profiliniz | |

Türkiye Kastamonu Tosya Karşıyaka Mahallesinden. Son dakika  Haberleri  Forum Sohbet Firma Rehberi Karşıyaka mahallesi Resimleri Üye Resimleri video üye videoları Haberler  Özel Album  
TOSYA Karşıyaka Mahallesinin Dünyaya acılan Penceresi 
 
Soru Ve Site İle İlgili sorunlarınız için/ [email protected] Bize Yazın 

KADİR  KARAÇAM TELEFON:0 532 558 74 81


Abone olun Karşıyaka mahallesinden haberdar olun





Tema © Mavimsn