Tarih: 2007-03-29, 12:59:14 Mesaj konusu: Tahkiki iman
İmamı Azam Ebu Hanife hazretleri zamanında zengin birisiymiş.Ancak işlerle o değil bir ortağı daha varmış genelde o ilgilenirmiş.Haliyle bir gün İmamı Azam hazretleri ders verirken adamın birisi içeri girmiş ve demişki "ya imam senin gemilerin batmış" der.Tabi bunu İmam hazretleri duyunca şöyle biraz bekledikten sonra "ELHAMDULİLLAH" demiş. Adam gitmiş ve sonra gerceği öğreniyorki meğer batan gemiler İmamı Azam hazretlerinin değil,başkasınınmış.Tabi bunu öğrenince hemen koşup İmamın yanına varmış ve içeri girip imama:" Ya imam batan gemiler senin değilmiş" deyince İmamı Azam hazretleri yine biraz bekledikten sonra yine "ELHAMDULILLAH" demiş.Tabi bu sözüde duyunca adam haliyle şaşırmış.Vede hemen imamın yanına varmış ve " Ya imam sana önce gemilerin battı dedim ELHAMDULİLLAH dedin sonra tekrar gemilerin batmadı dedim yine ELHAMDULİLLAH dedin ne demek bu şimdi " demiş.
İmamı Azam hazretleride " önce gemilerin battı deyince şöyle kalbimi dinledim acaba üzülecekmi diye baktım hiç üzülmedi bu yüzden ELHAMDULİLLAH dedim.Sonra tekrar sen, gemiler senin değilmiş deyince yine kalbime baktım sevinecekmi diye baktımki kalbim sevinmeyince yine ELHAMDULILLAH dedim" demiş.
Yani bu zatlar kalplerine dunya sevgisini koymamışlar.Zaten Bediüzzaman Said Nursi Hazretleride derki "Aklı başında olan insan,ne dünya umurundan kazandığına mesrur,ne de kaybettiği şeye mahzun olmaz.." der.
Allah (c.c) hazretleride bizlere böyle tahkiki iman sahibi olmayı yaşamayı ve de öyle ölmeyi nasip etsin..amiiinn
Tarih: 2007-04-11, 21:52:54 Mesaj konusu: Sakın bu işten ayrılma
Sakın bu işten ayrılma
Mübarek bir zat, önceleri faizcilik yapıyordu. Borcunu ödeyemeyenlerin neyini bulursa alırdı. Bir gün alacağını almak için bir eve gitti. Evde sadece kadın vardı. Kadın, verecek paramız yok deyince, ben anlamam ne varsa götüreceğim, dedi. O sırada evde sadece, bir hayvan kellesi vardı. Kadın bunu teklif etti, başka bir şeyimiz yok dedi. Olsun, ne götürürsem kârdır dedi, kelleyi alıp evine götürdü.
Hanımına, şunu pişir de yiyelim, dedi. Kadın tencereye koydu, kaynattı kaynattı bir türlü pişmedi. Sonunda kapağını açıp baktı ki, tencere ağzına kadar irin ile dolu. Hemen faizci kocasını çağırıp, şuna bir bak dedi. Kocası gelip bakınca çok üzüldü, demek ki büyük bir yanlışımız var, yaptığımız iş herhalde çok kötü bir iş, deyip tevbe etmeye karar verdi.
Hemen evden çıktı. Giderken sokakta oynayan çocuklar bunu görünce, çekilin çekilin faizci amca geliyor, üzerimize ayağındaki zulmet tozları bulaşmasın, diyorlardı.
Gidip, bir Allah dostuna olup bitenleri anlattı. Huzurda tevbe-i nasuh yaptı. Dönüşünde, aynı çocuklar bu defa, tevbekâr amca geliyor yanına yaklaşalım da, ayak tozlarından bereketlenelim, diyorlardı.
Evine gelince, hanımına, evde ne var ne yok hepsini dağıtalım, hiçbir şey kalmasın. Faizcilikten bir şey kalmasın. Çünkü, az da olsa pislik, karıştığı şeyin tamamını necis eder. Bir damla da olsa, zemzeme karışan necaset onu zemzem olmaktan çıkartır, dedi.
Her şeyini dağıttıktan sonra, her gün Dicle kenarına gidip, ağlayıp tevbe ediyor, akşama kadar namaz kılıyordu. Hanımına da bir işe girdim. Ücretimi hafta sonu verecek diyordu. Hafta sonu geldi. Eve gidip ne diyecekti. Çok ağlayıp, dua etti, (Ya Rabbi, faizcilikten kurtuldum, yalan da haram, beni hanıma karşı yalan söylemeye mecbur etme. Bana yardım et) diye yalvardı. Eve geldiğinde mis gibi yemek kokuları ile karşılaştı.
Eve girdiğinde, hanımı neşe içinde kendisini karşıladı ve (Allah ondan razı olsan, ne iyi sahibin [işverenin, patronun] varmış, çuvalla, yiyecek, et gönderdi. Onları pişirdim, sakın bu işten ayrılma) dedi. Hanımı sonra da, şunu ilave etti, bunları getirenler, “Kocan çalışmasını artırırsa biz de yiyecekleri artıracağız” dediler. Adam kendi kendine mırıldandı, “Ah bir adam olabilsem, daha iyi çalışabilsem daha neler verirdi neler....”
Kayıt: Sep 24, 2006 Mesajlar: 51 Nerden: kastamonu tosya
Tarih: 2007-04-19, 21:32:54 Mesaj konusu: Düşmanında olsa sözün bi sorumluluğu var
Abdullah b. Mübarek Hazretleri bir vakit savaşa katılmıştı. Savaşta karşısına çok zorlu bir düşman askeri çıkmıştı. Bu düşman askeri ile uzun bir mücadeleye girişir. Birebir bu savaş o kadar sürer ki, vakit namazı girmiş ve geçmek üzeredir. İbnü Mübarek Hazretleri düşmanına der ki:
Şu kadar zamandır çarpışıyoruz, birbirimize üstünlük sağlayamadık, benim namaz vaktim girdi ve de geçmek üzeredir. İzin ver, ben namazımı kılayım, sonra çarpışmaya devam edelim. Düşmanı bu öneriyi kabul eder ve İbnü Mübarek Hazretleri namaza durur. Namazı bitip çarpışmaya başlayacakları sırada bu sefer de düşmandan bir öneri gelir: <
Sen ibadetini yaptın, bana da müsaade et, ben de putlarıma gerekli tazimde bulunayım. Düşman göğsünde sakladığı küçük bir putu çıkarıp yere koyar, karşısına geçip kıyam eder. Sonra da karşısına geçip oturur. İbnü Mübarek Hazretleri düşmanının puta tazim ettiğini görünce içinden der ki: İşte düşmanı tam öldürecek zaman. Yerinden kalkar ve elinde kılıç, düşmanın başına dikilir. Tam kılıcı indireceği zaman:
Ahdinde dur, şüphe yok ki verilen sözün sorumluluğu vardır. (İsra, 17/34) diye bir ses duyar. Bu sesi duyması ile birlikte ağlamaya başlar. Düşman, başını kaldırıp baktığında, İbnü Mübarek in elinde kılıçla ağladığını görür. Düşman sorar:
Ne yapıyorsun? Sana ne oldu? İbnü Mübarek düşündüklerini anlattıktan sonra şöyle dedi ki:
Senin yüzünden bizi azarladılar. Düşman bu durumdan çok duygulanmıştır. Der ki:
Düşmanı için dostunu azarlayan böyle bir Allah a baş kaldırmak ve karşı gelmek doğru bir hareket değildir. Ardından çarpışmayı bırakarak Müslüman olur ve mü minlerin safına geçti.
Kayıt: Sep 24, 2006 Mesajlar: 51 Nerden: kastamonu tosya
Tarih: 2007-04-19, 21:59:51 Mesaj konusu: Eşeğini Kaybeden Köylü ve Cuma Namazı
Adamın biri bir gün eşeğine buğday yükleyerek değirmene varır. Eşeğin sırtındaki buğday çuvallarını indirir indirmez eşek kaçar ve kaybolur. Adam eşeğin peşine düşerek aramaya koyulsa Cuma namazını kaçıracaktır.
Tam bu sıkışık anda adamın tarla komşusu çıkagelir ve der ki, “Bugün sulama sırası senindir; hemen git; nöbetini kullanarak toprağına su ver. Sıranı kaçırırsan bir daha nöbet sana gelinceye kadar tarlanı sulayamazsın.” Adam, Cuma namazını kaçırmamak için kaybolmuş eşeğini aramaktan vaz geçmişken bu defa da başına tarla sulama derdi çıkar. Dünyalık geçim bakımından işlerin her ikisi de biri birinden mühimdir. Eşeğin peşine düşmezse hayvancağız tamamen kaybolabilir; ya da canavarların birine yem olur. Halbuki köylü eşeksiz geçinemez. Öteye beriye yüklerini kim taşıyacak ve neyin sırtına binerek yolculuğa çıkacak?
Tarla, zamanında ve düzgün aralıklarla sulanmadığı taktirde o yılki ekinler ya noksan olur. Ya da hiç olmaz. Bu da bir köylü için bütün ev halkının o yıl açlıkla karşı karşıya kalması demektir. Ayrıca buğday çuvalları da değirmende kalmaktadır. Adamın sırasını bekleyip ekini öğütmesi ve onu evine götürmesi lazımdır ki karısı öğle yemeğine ekmek pişirebilsin.
Adam işlerin hangisine koşayım diye düşünüp dururken Cuma namazının vakti gelip çatar. Hemen hatırına varlıkların biricik sahibi Allah’ın kesin emri gelir. “Cuma ezanı okunduğu zaman, dünyalık işlerinizi bırakarak Allah’a ibadet etmeye koşunuz. Cumadan çıktıktan sonra işlerinize dağılarak helal yollardan geçiminizin peşine düşünüz.” Adam şöyle düşünür: “Az sonra yüce Allah’ın kesin emri beni ibadet yerine çağıracaktır. Şu anda kafamı yoran dünyalık nimetlerle birlikte daha nice nimeti bana veren O değil midir? Üstün ve ortaksız bir gücün sahibi olarak, O verdiği nimetleri istediği anda geri alıp kulu çaresizlik içinde çırıl çıplak bırakacağı gibi elden kaçar gibi olan nimetleri tekrar kulunun eline ve emrine veremez mi? O halde tamam, herşey ne olursa olsun; ben Cuma namazına gidiyorum.” Bu kesin karardan sonra saydığımız bütün sıkışık işlerini yüzüstü bırakarak camiye koşar. Dünya işlerinin kafa yoran düşüncelerinden sıyrılarak Allah’ın evine gider.
Hatibin okuduğu hutbeyi can kulağıyla dinlerken, hafta içinde yaptığı günahları bir bir aklından geçirir; daha önceki Cuma namazından çıkarken artık günah işlemiyeceğine gönülden söz verdiği halde sözünü tutamıyarak yaptığı dine aykırı hareketlerden ötürü yüreğinde derin bir pişmanlık duyar. Esirgeyen ve bağışlayan Allah’dan, her adımını O’nun emrine uygun şekilde atamadığı için samimi bir utanç duyar.
Pişmanlık ve utancının manevi gözyaşları ile gönlünü karartan günah pasları silinir. Kalbinin bir hafta önceki o tatlı rahatlığa ve Allah (c.c.) huzurunda teslim olmuşluğa tekrar büründüğünü hisseder ve sevinir. Fakat bu sevincin yanında “ya ibadetlerimi yüce Allah (c.c.) kabul etmezse; ya farkında olmadan ağır şekilde Allah’ı gücendirecek bir günah işliyor ve Allah’ın yaygın esirgeciliğini kendimden uzaklaştırıyorsam” diye içinde bir korku ve endişenin kıpırdadığı duyar. Sonra aklında gelir ki iyi bir mü’min zaten her an Allah’ın rahmetine güvenecek hem de O’nun korkusunu hiçbir an gönlünden çıkarmıyacak, bu iki duyguyu aynı anda taşıyarak kendini yolun doğrusu üzerinde tutacaktır.
O halde bu korkulu ve aynı zamanda ümitli hali temiz bir mü’minin özlenen halidir. Sağlam bir mü’mine yakışır duygu ve düşünceler taşıdığına ayrıca sevinir. Allah’ın öz evinde O’na bağlılıkların en samimisini sunarak Cuma namazını kıldıktan ve arınmış bir gönülle ibadet evinden çıktıktan sonra adam, evine varır.
Bir de ne görsün!… Namazdan önce kafasını yoran ve neredeyse Cumayı kaçırmasına sebep olmak üzere bulunan bütün işler, adeta kendiliğinden oluvermiştir. Eşeği eve dönmüş, buğday öğütülmüş, tarlası da sulanmıştır. Yemek pişirip taze ekmek hazırlayan karısı sofrayı kurmuş kocasının camiden dönmesini beklemekteydi. Karısına “bu işler nasıl yoluna girdiğinden dolayı içinde katmerli sevinç duyar, ve karısı olanları anlatır; adamın birisi değirmene gitmişti, kendisinin sanarak bizim buğdayları öğütmüş, çuvalları evine getirince yanlışlık yaptığını anlamış ve bize göndermiş. Eşek az önce kendiliğinden dönerek eve geldi. Komşunun tarlasını doldurup taşan su, bizim tarlaya akarak toprağımızı sulamış ve işte işler gördüğün gibi yoluna girmiş.”
Adam bir yandan Allah’a karşı, mü’min kalabalığı ile birlikte samimi kullak borcunu yerine getirip gönül rahatlığına kavuştuğundan ötürü öte yandan namaz öncesi canını sıkan işler, zincirlemesine kendiliğinden yoluna girdiğinden dolayı ayrıca katmerli sevinç duyar, kullarının her işini yoluna koyan yüce Allah’a şükürler ederek karısı ve çoluk çocuğu ile birlikte sofraya oturur.
Yüce Allah (c.c.) hepimizi dünyalık işleri uğruna dini vazifelerini ihmal etmemeyi beceren ve böylelikle her iki dünyada mes’ut olan kullarından eylesin, amin!…
Bu forumda yeni konular açamazsınız Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız
Türkiye Kastamonu Tosya Karşıyaka Mahallesinden. Son dakika Haberleri Forum Sohbet Firma Rehberi Karşıyaka mahallesi Resimleri Üye Resimleri video üye videoları Haberler Özel Album
TOSYA Karşıyaka Mahallesinin Dünyaya acılan Penceresi