Tarih: 2007-03-21, 22:58:34 Mesaj konusu: Yüzünü Gece İle Kapattım
Yüzünü gece ile kapattım
Seni kimse görmesin diye
Bizim oraların karanlık geceleri ile.
Sakın korkma!
O kadar da insafsız değilim be güzelim
Başını kaldır da şöyle bir bak
Etrafını onca yıldızla donattım.
Sen!
Çorak tarlalarımın,
Susuz yazlarımın tatlı belası,
Dayanılmaz hasretisin.
Sen!
Kurumuş, çatlamış toprağımda
Yeşeren tek filizsin.
Gizli gizli diktim gönül bahçeme seni
Çatlamış dudaklarımla verdim suyunu,
Boy atıyorsun her geçen saniye
Selvi boylu selviler misali.
Ama kızma ne olur
Yüzünü gece ile kapattım diye!
Çünkü çok sevdim,
Başkası görsün istemedim seni.
Sen değiştirdin gönlümün
Köyümle özdeş kaderini.
Ekin tarlalarında orak biçerken,
Harman yerlerinde tozla toprakla,
Ay ışığında, sabah ezanında
Acı ile inleyen kağnı sesleriyle sevdim seni.
Sen hiç kimseye benzemezsin
Ne Ayşe' ye, ne Emine' ye, ne de Kezban' a.
Bir başka öter senin bahçende tarla kuşları
Acı bir köpek uluması sanki yalnızlığın
Korku verir, kötü bir haber duyacakmışım gibi
Gecelerde üstüme çöken kabus misali.
Nasırlı ellerim, çatlamış dudaklarımla seni!
Seni niye bu kadar çok sevmişim?
Bir başkadır bizim oralarda gece,
Yıldızları seyre dalarsın saatlerce.
Şehrin gürültüsünden,
Kokuşmuşluğundan uzak
Mutsuz insanların mutsuzluğunu
Görmeden, duymadan
Kare kare, hece hece.
Başını kaldır da şöyle bir bak!
Ay ne kadar parlak
Sanki seni kıskanır gibi.
Ya şu Çoban Yıldızı?
Gözlerinden bir ışıltı geceleri.
İşte bak!
Yavaş yavaş başladı
Saçlarında poyraz esintisi.
Hepsi bu kadar değil be güzelim
Dinle, dinle bak!
Bunlar da baykuş ve böcek sesleri.
İşte bunlar alıp götürürler
Sana hasretliğimi,
Ekmeğimi taştan çıkarırken döktüğüm
Ecel terlerimi.
Elektrik yoktur bizim oralarda,
Bu yüzden Ay ışığında aydınlanırız
Sokaklarda, tarlalarda, harman yerlerinde
Geceleri.
Şimdilerde sen varsın
Gönlüme öylesine doğdun ki
Tepeden tırnağa aydınlandı
Her yer senin sevginle.
Artık kötü hiçbir şey görmüyor
Ve duymuyorum inanki.
Çünkü sen benimlesin bundan böyle
Hem gündüz, hem de geceleri.
Nasırlı ellerim, çatlamış dudaklarımla seni!
Seni niye bu kadar çok sevmişim? _________________ KADİR
�Bu günlerde her zamankinden daha önemli muharebelere gireceğiz.Bilirsin , her muharebeye giren ölmez. Fakat eğer ben ölürsem sakın gam yeme... Beni ve seni yaratan Allah bizi nasıl dünyada birbirimize nasip etti ise , benden şehitlik rütbesini esirgemediği taktirde , elbette , ruhlarımızı da birbirine kavuşturur.Vatan yolunda şehit olursam bana ne mutlu.Ancak , sana bir vasiyetim var :
Birincisi benim için kat�iyyen ağlama...
İkincisi, eşyamın listesi ilişikte.Bunları sat , ele geçecek paradan �mihr-i muaccel � ve �mihr-i müeccel � ini al , üst tarafı ile bana bir mevlüt okut.Eğer bunlar sana borcumu ödemezse hakkını helal et ve ilk gece aramızda geçen sözü unutma...�
Ayrıca mektubun içinden kırmızı kordelaya bağlı bir de saç demeti çıkar.Saçın tazeliği bunun mini mini bir yavrunun başından kesilmiş olduğunu göstermektedir.
İşte o zaman herkes Zahid�in evli olduğunu ve Nadide isminde de bir yavrusunun varlığını öğrenir.Çünkü Zahid Üsteğmen cepheye gelirken arkasında evlad ü iyal düşüncesini de bırakmıştır.Ve savaş boyunca ne izin isteyerek evine gitmeyi düşünmüş ne de o konuda iki çift laf etmiştir.
Zahid , 9 Ocak 1916�da şehit olur.
Gümüşhane�nin Şiran ilçesinden Üsteğmen Zahid , Aziziye ilçesinin Kılıç Mehmet Bey köyünden Ahmet Efendi�nin kızı , eşi Hanife Hanım�a yazdığı ve vasiyetini bildirdiği mektubunu şu cümle ile bitirir :
�Bu vasiyetimi aldığınız zaman yüksek sesle ağlamanıza razı değilim.�
Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmuş, kendisi de pencereye oturmuştu.
Bakalım neler olacaktı? Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray görevlileri birer birer geldiler, sabahtan öğlene kadar. Hepsi kayanın etrafından dolaşıp saraya girdiler. Pek çoğu kralı yüksek sesle eleştirdi. Halkından bu kadar vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyordu.
Sonunda bir köylü çıkageldi. Saraya meyve ve sebze getiriyordu. Sırtındaki küfeyi yere indirdi, iki eli ile kayaya sarıldı ve ıkına sıkına itmeye başladı. Sonunda kan ter içinde kaldı ama, kayayı da yolun kenarına çekti.
Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereydi ki, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu gördü. Açtı .. Kese altın doluydu. Bir de kralın notu vardı içinde .."Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir" diyordu kral.
Köylü, bugün dahi pek çoğumuzun farkında olmadığı bir ders almıştı.
"Her engel, yaşam koşullarınızı daha
iyileştirecek bir fırsattır .."
Oğuz beyleri toplanmış yiyip içip eğleniyorlardı. Aralarında bir tek Bay Büre Bey üzgündü. Sebebini soranlara ‘benim de bir oğlum olsa böyle otursak ne güzel olurdu’ dedi. Beyler de dua ettiler, o zamanda onların duası dua bedduası da beddua olurdu. Bay Bican Bey’de kendisine bir kızı olması için dua etmelerini istedi. Onlar da dua ettiler ve Bican Bey’de dedi ki ‘şahitsiniz Allah bana biz kız , Büre Bey’e de oğlan verirse onlar beşik kertmesi olacak’. O oğul büyüdü, Büre Bey oğluna hediyeler alınmasını istedi. Bir kervan gönderdi hediye alsınlar diye. Ama kervanı yolda kafirler durdurdu. Kafirler tam malları yağmalarken bir yiğit yetişti ve kafileyi kurtardı. Kafiledekiler de ne istersen al buradan dediler. Yiğit kılıçları ve aygırı almak istedi. Bunun üzerine bozuldular. Sebebini sorunca Büre Bey’in oğluna aldık dediler. Yiğit de düşündü: ‘Bunları burada almaktansa babamın hediyesi olarak evde alırım’ dedi ve ayrıldı. Eve gitti. Kervan varınca bu yiğidi gördüler ve tanıdılar. Onun kervanı kurtaran kişi olduğunu söylediler. Bunun üzerine Bay Büre Bey çok sevindi. Dede Korkut’u çağırdılar, oğlana Bamsı Beyrek adını verdi.Gel zaman git zaman Bamsı Beyrek ile Bay Bican’ın kızı Banuçiçek karşılaştı. Birbirlerinin beşik kertmesi olduklarını babalarından duymuşlardı ve şimdi de tanışmış oldular. Oğlan kızı tanıyınca üç öptü bir dişledi ve ayrıldılar. Oğlan eve gelip kızı istediğini söyledi. Ancak kızın kardeşi Deli Karçar’dı ve kızı isteyenleri öldürüyordu. Kızı istemeye Dede Korkut’u gönderdiler. Dede Korkut zorlukla da olsa kızı istedi. Düğünden önce bir gün Bamsı Beyrek uyuyordu.Casuslar bunu kafirlere söyledi ve kafirler gelip onu esir aldı. Yalancı oğlu Yalancuk’un da zaten Banuçiçek’te gözü vardı. Beyrek öldü deyip kanlı bir gömlek gösterdi ve herkes Beyrek öldü zannetti. Bamsı Beyrek bir yolunu bulup esir alındığı kaleden kaçtı. Yolda ozan kılığına girdi ve herkesle irtibat kurdu – gerçek kimliğini belli etmeden - .Daha sonra da kim olduğunu gösterdi ve Yalancuk’la evlenmek üzere olan Banuçiçek’i de tekrar alıp nişanladı. Dedem Korkut geldi, dualar etti.
Bu forumda yeni konular açamazsınız Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız
Türkiye Kastamonu Tosya Karşıyaka Mahallesinden. Son dakika Haberleri Forum Sohbet Firma Rehberi Karşıyaka mahallesi Resimleri Üye Resimleri video üye videoları Haberler Özel Album
TOSYA Karşıyaka Mahallesinin Dünyaya acılan Penceresi